Güzide ünlülerimiz Kıbrıs’ta 500 euro’ya çakma saat alıyor

Gazeteden arkadaşım Cansu Çamlıbel KKTC seçimleri için gittiği Girne’de enteresan bir keşifte bulunmuş. Anlattı, ben de size anlatayım...

Bahsedeceğim şey, alışverişe meraklı ve yolu Kıbrıs’a düşen ünlülerimizin pek etrafta sesli dile getirmedikleri küçük bir sır. Bu ünlüler ve tabii diğerleri KKTC’ye adımlarını attıkları anda nereye koşuyorlarmış dersiniz?
Girne’nin merkezindeki çakma saatçilere.
Hep güzide ünlülerimizin pırlantaları, çantaları sahte mi diye tartışılıyor. Tartışma alanımızı genişletelim, saatlerini de katalım isterseniz. Girne’deki çakma saatçilerin sahipleri diyor ki “Magazin programlarında adaya geldiğini gördüğünüz aşağı yukarı herkes bizden taklit saat alıyor.”
Yalnız aklınıza Çin malı taklitler gelmesin. Bunlar inanılmaz taklitler. Saatten çok anlayan birinin dürbününü dayayıp incelediğinde bile kolaylıkla taklit olduğunu anlayamayacağı türde...
Neden?
Çünkü üreticisi, adı kaliteyle özdeşleşmiş, İtalyanlar.
İtalyanlar hazır giyimde kendi markalarını, lisans anlaşmalarını, logolarını saldırgan bir tutumla koruyor. Fakat aynı İtalyanlar İsviçre’nin başı çektiği saat piyasasını tehdit eden en kaliteli taklitleri üretiyorlar. Sonra da bunları KKTC’deki dükkanlarda satıyorlar.
Çünkü KKTC bir nevi “no man’s land”, yani sahipsiz bölge... Bütün dünyada sertleşen yasalar taklit üretimini zorlarken, diğer tarafta Türkiye dışında kimsenin tanımadığı KKTC’de patent yasası olmadığı için burası taklit cenneti olmuş.

GARANTİ BELGESİ BİLE VERİYORLAR!

Girne’deki saatçilere girdiğinizde taklit saatleri rafta göremiyorsunuz. Özellikle sorarsanız “Yalnız bizdekiler kaliteli, biraz pahalıdır” diyor ve tezgahın altından büyükçe bir Bond çanta çıkarıyorlar. Çantanın içinde Franck Muller, Patek Philippe, Breitling, Rolex, Cartier saatlerin acayip başarılı taklitleri... Rolex’ler yoğunlukta, aşağı yukarı her modeli var; sadece antikacılarda bulabileceğiniz 1950-60 model vintage Rolex’lerin çakmaları bile çıkıyor çantadan.
Her biri 500 euro. Çin’de ya da New York’taki Çin Mahallesi’nde çakma Rolex’i 20 dolara alırsınız. Ama taklit var, taklit var. 15-20 bin euro’luk bir saatin çok iyi bir taklidine 500 euro fiyat biçilebiliyor KKTC’de.
Zaten müşterilerinin hemen hepsi hali vakti yerinde, kollarındaki saatin sahte olduğuna ihtimal verilmeyecek insanlar. Aynen etrafınızdaki herkes bir Hermes çantaya verecek paranız olmadığını biliyorsa, sahte Hermes takmanın hiçbir manası olmadığı gibi. O hesap.
ıngilizler hiç pazarlık yapmıyor, bir gelişlerinde 3-5 saat birden alıyorlarmış. Kimi fanatik müşterileri yeni bir saat piyasaya çıkar çıkmaz sipariş veriyormuş.
Saat 500 euro ama öyle bir taklit ki düşünün, camı 150 dolar, yanında bir yıllık garanti belgesi de veriyor, “Bir sıkıntınız olursa arayın” diyorlar. Çakmaya böyle hizmet, bravo doğrusu.
Benim en çok ilgimi çeken şu oldu...
İstanbul’da saat koleksiyoneri bir müşterileri varmış, bu çakmaları o kadar başarılı buluyormuş ki bir seferinde kendisine 25 saat birden hazırlanıp yollanmış.
Vay be.

Nice yıllara Rubik Küp

Ben oyun oynayamam. Oynarım ama bir-iki el kaybedersem oyuna devam edemem. Hırs yaparım. Kaybetmeyi hazmedemem. Kocamla Scrabble oynamayı bıraktım mesela. Her seferinde ben açık ara yenildiğim ve o yenilgiyi kaldıramadığım için.
Bu en kötü huylarımdan biri.
Ya da şöyle oynarım...
Playstation’da bir serüven oyunu diyelim. ınternetten çözümü indiririm, o çözümü yanıma koyup takıldığım yerlerde kopya çekerek ilerlerim.
Rubik Küp’ün de önce çözümünü öğrenip sonra oynamaya başlayanlardanım mesela.
Önümüzdeki ay Rubik Küp’ün icadının 30’uncu yılı.
Herhalde bugüne kadar eline Rubik Küp’ü alıp çözmeye çalışmamış olan yoktur. Sehpanın üzerinde dururken “Al bu kaosu düzene çevir” diye bağıran bir Rubik Küp’e kim kayıtsız kalabilir?
Rubik Küp’ün tek bir çözümü olduğunu biliyoruz da, 43 kentilyon şekilde düzenlenebileceğini biliyor muydunuz?
Basit bir oyuncak, bulmaca olarak bakmayalım. Rubik Küp’ün belki 30 yıldır hayatımızda olmasının nedeni “çözdüm, bitti, başardım”dan çok hayatta aynı sonuca varacak kentilyon tane olasılığa işaret ediyor olması.
Yıllar önce küpün mucidi Erno Rubik şöyle demiş: “Hayatımızı gündelik hayatın bilmecelerini çözmeye çalışarak geçiriyoruz, çoğunlukla kontrolümüzde olmayan bilmeceler bunlar. Ancak Rubik Küp gibi kendi yarattığımız çözülebilir bilmeceler bize bir tür umut veriyor.”
Yazarın Tüm Yazıları