Paylaş
Laf hep şuydu malum:
“Kimsenin hayat tarzına müdahale etmeyiz, ettirmeyiz.”
Hani, nerede? Ben göremiyorum da. İçkiyle şansınızı denediniz, olmadı, Danıştay püskürttü.
Dizilerdeki öpüşme, sevişme sahnelerine takılıp durdunuz. Gerçek hayatta bunlar yok ya, ondan. Çocuklar görüp ileride sapık olmasın.
Beton hevesiniz, inşaat merakınız katlanarak artarken, bir tane heykele gözünüzü diktiniz. Sizin umurunuzda değil belki ama beni ve benim gibileri rezil ettiniz, heykel yıkan devletin çocukları yaptınız.
Yetmedi. Bir kısmını sansürlemeye, yasaklamaya, toplamaya başlayarak okuyacağım kitapları da seçmeye soyundunuz.
Yetmedi. İnternette beni kategorize etme yoluna girdiniz. İtiraz etmeye kalkınca da “Sus, otur yerine seni pornocu” minvalinde bir davranış sergilediniz.
En son olarak da dergilere el attınız. Onları çıplak kadın çizimlerinden, resimlerinden temizlemeye niyetlendiniz.
Bandı 10 yıl ileri sarsak. Dört duvar bir odada kucağımda laptop, sehpada bir kutu bira, elimde Palahniuk’un romanı, bir de mizah dergisi yakalansam mesela... Kelimenin tam anlamıyla basılmış olacağım değil mi?
Bu hızla gidilirse galiba öyle.
Bakınız. İki gün önce 18 yaşından küçüklere zarar vereceği gerekçesiyle Harakiri ve Size dergilerinin içeriği için sınırlama cezası verildi. Cezayı veren kim? Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu. Son günlerde adını en sık duyduğumuz, Başbakanlığa bağlı çalışan kurul. Yeni ahlak polisimiz.
Bence şöhretin tadını aldılar, artık mütemadiyen gündeme gelsinler diye bahaneler üretip duruyorlar. Yoksa bu sansürler, cezalar başka türlü açıklanamaz.
Size dergisinin kurucusu ve kreatif direktörü Çağın Türker’in dergiye gelen cezadan haberi yok; meseleyi internetteki bir haber sitesinden öğreniyor. Olayın aslını astarını öğrenmek için muzır kurulunu arıyor, Nurettin Bey diye birisiyle görüşüyor.
Nurettin Bey’in cümlesi aynen şu:
“Birkaç tane fotoğraf vardı. Öyle sevişiyor gibi hareket yapıyorlardı. Onlar yüzünden bu karar alındı.”
Türker bunun üzerine “Onlar sanatçının işleri” diyor.
Nurettin Bey ne cevap versin istersiniz:
“Ama öyle sevişir gibi sanat mı olur?!”
Sözün tükendiği yer burası işte.
Bence bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden birisi, kendinden vasatlar tarafından yönetilmek.
Neyin edebiyat sayılacağına edebiyatın “e”sinden anlamayan 10 tane adam karar veriyorsa...
Üstüne üstlük bir de aynı cahil 10 adam sanatı tarif etmeye kalkıyorsa...
Normalde tepinerek gülerdim ama... Artık gülemiyorum.
Sansüre takıldı
Size dergisinin sloganı şu: Sıkıcı. Sıradan. Fırsatçı. İkiyüzlü. Taklitçi. Röntgenci mecmua.
25 bin baskıyla şehrin 198 noktasında ücretsiz dağıtılan bağımsız bir kent kültürü ve yaşam tarzı dergisi. Sıkıcı, sanat sayfalarını; sıradan, moda sayfalarını; fırsatçı, kent kültürü sayfalarını; taklitçi, tasarım sayfalarını; röntgenci, röportaj sayfalarını; ikiyüzlü ise her sayının iki ayrı kapakla dağıtılmasını anlatıyor.
Her sayıda, bir kapakta yurtdışından önemli bir fotoğrafçının işi, ikinci kapakta ise o fotoğrafçının işinin Türkiye’den önemli bir illüstratöre tekrar yorumlatılmış hali yer alıyor. Okurların seçtikleri kapağın sürpriz olması için de dergi espri mahiyetinde siyah poşet içinde dağıtılıyor.
Her sayının bir konsepti var haliyle. Ne tesadüftür ki 24 Haziran’da çıkacak “Sansür” sayısının hazırlıklarını yaparken, bu kez sansüre takılan derginin kendisi oldu.
NOT: Dünkü yazım üzerine Hülya Avşar’ın menajeri aradı. Yazımı üzerine inşa ettiğim, Avşar’ın sanat yönetmenlerine filmlerinde oynama çağrısı yaptığına dair çıkan haberin doğru olmadığı söyledi. Yani Avşar, “Bana artık Nuri Bilge Ceylan gelsin, Zeki Demirkubuz gelsin. Hiç olmazsa Cannes’da kırmızı halıda yürürüm” diye bir laf etmemiş.
Paylaş