Paylaş
Halbuki uzmanlar Türkiye’deki elektrik gücü arzının 77 milyona rahatlıkla yeteceğini savunuyorlar. Ama tabii bizim enerji yutağı sektörlerimiz var: Demir-çelik, çimento, yapı seramikleri vs...
Endüstriyel siyasa yapılmamış gibi ülkede. Kimsenin de yapmaya niyeti yok. Sadece nerede kömür bulursak yakalım, nerede akarsu bulursak 10 tane kelepçe vuralım, elektrik yapalım.
Sanayimizi doğru organize etmez, devrimsel bir dönüşüm yapmazsak bu böyle gitmez. Bu ülkenin insanı da, kaynakları da, toprağı da, suyu da, kömürü de dayanmaz. Bu bir.
*
İkincisi...
Durmadan yapılan bu termiklerin, HES’lerin, yapılacak nükleer santralların sadece bizim için olmadığına dair teoriler var. Elektrik talebimiz artmazken neden yeni santrallar yapmayı sürdürdüğümüzü, enerji yoğun sektörlerden neden kaçmadığımızı, tasarrufun niye lafının edilmediğini sorgulayınca teoriler saçma gelmiyor. Bir düşünceye göre dünyaya satmak için elektrik üreteceğiz.
Hedefimiz Karadeniz’de ninelerin derelerini ellerinden alıp dünyanın elektrik üreticisi olmak mı? Ortada insan, dere, doğa bırakmayana kadar kömür çıkarmak, santral yapmak mı?
*
Mesela gitmişiz, en son facianın olduğu kömür işletmelerinin 5 kilometre ötesine Ermenek Barajı’nı ve HES’ini yapmışız, 100 megawatt elektrik için yeraltı suyunu 90 metre yükseltmişiz.
Jeoloji yüksek mühendisi Tahir Öngür bu barajla da bağlantılı olarak Karaman’daki faciayı şöyle açıklıyor:
“Barajı yabancı krediyle yapmışız, onların malzemelerini almışız, iş makineleri oradan gelmiş vs... Kendimizi tam bir pazara dönüştürmüşüz. Yeraltında bir yerden su çekerseniz öbür taraftan su çıkar. Buraya baraj gölü yapınca bir tarafta bir basınç oluşturuyorsunuz; o baraj etrafına su besliyor. Kaldı ki buradaki formasyon iletmeye çok müsait; bir sürü eski ocak var. Eski çalışılan yerler belli ki suyla dolmuş, işçiler suyla dolu eski galerilerin ortasındaki delikte çalışmış. Önceden o su seviyesini düşürmüş olmanız gerekirdi. O suyu denetim altında tutmazsanız bir noktada üzerinize gelir.”
*
Yeraltı suyu önceden boşaltılmalıydı. İki tarafında iki kuyu açılırdı; su seviyeleri düşürülürdü. Ama ne oldu? Torba yasa çıktı. Ocaklar kapandı, 2-3 ay işletme dışı kaldı; sonra az sayıda işçiyle yeniden kömür çıkarılmaya başlandı. Tam anlamıyla bir güvenlik boşluğuyla karşı karşıyayız. Sistem olarak da, mühendislik sistemi olarak da fiyasko.
Bir tarafta baraj yapmışlar, diğer tarafta birbirinden bağımsız, birbirini desteklemeyen, güvenliği paylaşmayan işletmelerle kömür çıkıyor. İnsanların öle öle çıkardığı o kömür gidecek bir yerde yakılacak. Ondan sonra havaya salınan kalıcılarla haber olmayan sayısız kanser vakaları ortaya çıkacak.
*
Burada ciddi bir kalkınma anlayışı sorunu var. Uluslararası kapitalist sistemin bir pazar kullanım biçimi var. Biz bunlardan birine gönüllü olmuşuz belli ki. Bu arada mühendislik de bunun sadece piyonu olarak çalışmış. Kimse kalkıp bir şey dememiş.
Öbür tarafta o barajı açarken hatıra defterine imza atan bir bakanın bu tarafta kömür işletmesiyle ilgili Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne “Aman işletme projelerine dikkat edin” demesi gerekirdi.
Enerji politikalarımıza çekidüzen verilmeli. Ve bu arada en ucuz elektriğin tasarruf edilen elektrik olduğu unutulmamalı. Yoksa daha çok Soma’lar, Karaman’lar göreceğiz.
Paylaş