Paylaş
Son yıllarda olup bitenler görmek istemeyenlerin bile yüzüne bu gerçeği çarpıyor.
Önceden misal, sefalet bize uzak bir kıtanın sınırları içinde kalmış gibi görünürken; örneğin Afrika’daki aç çocuklar çok uzaklardaki bir grup insanın yüreğini sızlatırken, görmek istemeyenin de radarına girmiyordu.
Son yıllarda ise sefaletle bir tatil beldesinde bile yüz yüze gelmek kaçınılmaz. Karnımız tok, sırtımız pek ama tatminsiz hayatlarımızdan hoşnutsuzluğumuzu sahilde yogayla atmaya çalışırken misal, can derdinde bir grup insanın uyduruk botlarla zorlu bir deniz yolculuğunun ardından kıyıya çıktığına tanık olabiliyoruz.
Ya da deniz mahsullerinin en tazeleriyle midemizi doldurma hayaliyle bir Yunan adasına vardığımız anda ilk karşımıza çıkan, yol kenarına atılmış can yelekleri olabiliyor. Daha tatil başlamadan boğazımıza yumruk iniveriyor.
Artık önceden farkında olmayanlarımız bile dünyadaki adaletsizliklerin farkında; birilerinin sefil olduğu bir dünyada diğerlerinin de hoşnut olması mümkün değil.
*
Bardağın boş tarafına bakmak âdetimiz; o yüzden genelde iyiyi değil, kötüyü görüyoruz.
Oysa bugün çok sayıda insan da ideolojilerinden, ezberlerinden, öğretilerinden sıyrılıp insanlık paydasında buluşabiliyor.
Kamuoyu olarak dünyayı yönetenleri bir salonda toplanıp gezegeni kurtarmak için karar almaya, yoksul ülkelere kaynak aktarmaya zorlayabiliyoruz.
Dünyanın en zenginleri çıkıp “Kapitalizm çığırından çıktı. Bu böyle gitmez” diyorlar. Samimi olup olmadıkları bilinmez ama bunu dillendirmeleri bile değişimin başladığının göstergesi.
Evet, 2015 berbat bir yıldı.
Ama umutsuzluk ağır bir hastalık. Demiyorum ki kötü giden bir şey yokmuş gibi davranalım, budala insanlar olalım. Ama karamsarlığın gerçekçilik olduğunu da söylemeyelim.
Kimi diyor ki “Bodrum sahiline vuran Aylan’ın fotoğrafından sonra iki gün ağladılar ve unuttular”.
Pek çok insan unutmadı!
Örneğin, ‘tuzu kuru’ diye, ‘plajların abonesi’ diye küçümsenen İzmirli kadınların Suriyeliler için nasıl seferber olduklarını, her gün sıcak yemek yapıp, yardım toplayıp onlar için koşuşturduklarını bilmiyorsunuz belki...
Öyleler.
60’ından sonra aktif yurttaş olmayı öğrenen insanlar var.
Memleketin doğusunda yaşanan acıların, ölen sivillerin kimsenin umurunda olmadığını söylemek haksızlık. Eyleme geçmemekle eleştirebilirsiniz belki ama epey insanın kahrolmadığını söyleyemezsiniz.
*
Belki yeterince değil ama insanların farkındalığı yükseliyor.
Biz istiyoruz ki her şey hemen olsun, hemen değişsin. Ama toplumsal dönüşümler asla hızlı yaşanmıyor.
Bir kutupluluk dünyasında yaşıyoruz. Aydınlık ancak karanlığın içinden görülebiliyor. Yeter ki biraz o tarafa bakalım.
Ben farkındalığı yükselmiş, aydınlanmış insanların çoğaldığını düşünüyorum. Hepimiz kolektif bilinçten geliyoruz ve insanlar bunu fark etmeye başladılar. Ormanı kalmadı, arabasını park edecek yer kalmadı, bunu görüyorlar.
Sorunumuz aceleci olmamız. Kısa vadeye bakıp kötüyü görüyoruz. Gözümüzün önündeki o perdeyi aralamakta zorlanıyoruz.
Kötülük görünür oldukça ve arttıkça her şeyin daha da kötüleşeceğini düşünüyoruz. Oysa bir yerinizi kestiğinizde önce acımaz, sonra acımaya başlar ve zamanla geçer. Yani aslında bir şeyler kötüleştiğinde, acı arttığında iyileşme de başlar.
Ama o kadar bugün merkezliyiz ki değişimi hemen şimdi, bu kuşakta görmek istiyoruz. İnsanlık adına umutlu olmanın budalalık olduğunu düşünenler hiç mi uygarlık tarihine bakmaz ve değişimlerin ne kadar yavaş gerçekleştiğini görmez, karamsarlıklarını gerçekçilik olarak nitelerler?
Yüreğimizi un ufak eden tüm acılara rağmen umudumuzu diri tutmak ve mücadele etmek zorundayız. Umudumuzu kaybedersek her şeyimizi kaybederiz.
2016 başımıza ne getirirse getirsin, umut dolu bir yıl olsun!
Paylaş