Paylaş
Ben de birkaçıyla çocukluk yıllarında tanışmıştım, sonrasında bunlar sayesinde “eski çağın kişisel gelişim kitapları” meraklısına dönüştüm, ne zaman bir sahaf gezsem illa bir tane bulur, kütüphaneme koyarım...
Varlık Yayınları’ndan çıkmış epeyce kitap buldum bugüne kadar.
Mesela Victor Pauchet’nin “Genç Kalınız”ı... Veya Andre Maurois’nın Yaşama Sanatı...
Eğlencelidir bunları okumak...
Vaktiyle toplum içinde yaşayışı düzenleyen, günlük yaşamla, insan ilişkileriyle ilgili öneriler sunan bu el kitapları birer rehber olarak ele alınırdı pek çok insan tarafından...
Şimdi böyle kitaplar yine var ama biraz burun kıvırarak bakılıyor...
Adab-ı muaşeret kuralları uzmanıyız ya... Böyle konuları okumaya üşeniyoruz.
Tabii bu konulardan uzaklaştıkça toplumsal hayatın kalitesi düşüyor.
Saygısız, birbirinin ensesinde, ayarsız, mesafesini bilmez ve koruyamaz insanlara dönüşüyoruz.
Dönüştüğümüzün de farkına varmıyoruz... İşte, zaten hayatın kalitesi bunların farkına varmadığımızda düşüyor.
Çirkinliğe ve kötülüğe alıştığımız için sokaktaki olağan halimiz “kötü hissetmek” merkezli.
Adab-ı muaşeret kuralları uzmanı değilim, elbette ben de arzu etmeden başkalarının alanını izinsiz kaplıyor, istemeden çevremdekileri üzüyor/ sinirlendiriyor olabilirim fakat şu konularda hepimiz hemfikiriz zannederim.
Toplu taşıma araçlarında bağırarak konuşmak: Mesela dolmuşta veya otobüste gidiyorsunuz. Adam/kadın kulaklığını takmış, karşıdaki ne derse desin AAAYNEN AAAAYNEN diye cevap vererek sonsuza kadar konuşuyor.
Trafik tıkalı, herkesin canı burnunda, bir de yanındaki insanın seni ilgilendirmeyen özel hayat detaylarıyla ve bitmek bilmeyen bir “AYNEN” işkencesiyle burun buruna kalıyorsun. Yeni adab-ı muaşeret kuraları yazılırsa bir numara adaylarımdan biri bu.
Facebook yorumculuğu: Facebook yorumları yüzünden sorun yaşamayan herhalde kalmadı. Bu konuda Zuckerberg Efendi bir “Facebook-u umumiyede riayet edilecek adab-ı muaşeret kuralları” yazsa kimsenin şikayeti olmaz.
Ben çok büyük bir problem yaşamadım ancak aile içlerinde dahi “sosyal medya küsmeleri, büyük kavgalar yaşayanlar olduğunu biliyorum.
Paylaşımların altına yazılan küfürlü sözler, üslup yoksunu cümleler, paylaşımın kendisini yapan için özel alanını suistimali duygusu yaratıyor.
Facebook’ta herkesin kendine ait bir dili, paylaşımlarında korumak istediği bir mesafe var fakat bir paylaşımın altına yazılmış fazla lakayt bir yorum veya küfür, paylaşım sahibinin “ayarlarını” bozabiliyor.
Kilitli olan tuvalet kapısını yarın yokmuş gibi sarsmak: Restoranlarda, kafelerde bu durum hiç şaşmaz. Kapıyı çalıp meşgul mü, kabin dolu mu diye sormak yerine içeride biri olduğu açık olan KAPALI bir tuvalet kapısını zorlar, sarsar, uçan tekme atarlar...
Kapı kilitli ve içeride birisi ihtiyacını gideriyor, lütfen sakin olunuz ve zombi istilası yaşanmış ve canınızı kurtarma derdine düşmüşçesine sarstığınız kapıyı, zorladığınız kilidi rahat bırakınız...
Selam vermeye imtina etmek: Gülümseyene “Ne var ulan?” gözleriyle bakmak, merhaba diyene “Kesin bir şey isteyecek” muamelesi yapmak... Sözler değil, çoğu zaman hareketler etkiliyor yaşayışımızı.
Sürekli “Birbirimizden nefret eder hale getirildik” diyorlar ya, herkes birbirine gülümseyebilse, nazik davranabilse, selamını karşılıksız bırakmasa sokakta çiçek gibi insanlara dönüşeceğiz ama... Yüksek perdeden konuşmanın marifet sayıldığı bir ortamda bu zor galiba.
Paylaş