Tekrar merhaba trafik!

Şimdi size bir soruluk sınav. Korkmayın, Habitus hocaanım test yapacakmış. Kitaplar da açık durabilirmiş.

Süreniz bir dakika. Evet;

Yavaş yavaş yazın sonuna geldiğimizi en iyi nasıl anlarız?
a- Göçmen kuşlar harekete geçtiğinde
b- Ivana Sert, Bodrum’dan döndüğünde
c- İbo Show İstanbul’dan yayın yapmaya başladığında
d- şehirde her yerde trafik tıkandığında

Hoca kazık sordu, bilemediniz. Hepinizi sınıfta bırakıyorum.

20 gün önce ne güzeldi hayat, ıstanbul’un en kalabalık caddelerinde trafiğe kapalı alanda çekilmiş orta sınıf otomobil reklamı gibi geziyordum. Tatilden bir döndüm, arabalar üstüme üstüme geliyor...

Yemin ediyorum hayallerim yıkıldı. Sol bacağım uyuştu, ağrıdı. Vites kolu elimde kaldı. Önümüzdeki sene yaz gelip de ıstanbul caddelerinde “low season” yaşanana kadar bir yıllık sabır testi tekrar başladı. Enteresan olan şu ki, her şey değişiyor, yıllar geçiyor, bir tek sürücülerin davranış biçimleri değişmiyor.
Öncelikle, takip mesafesi bırakmayanların hastasıyım. Bir erkek sürücü, önünde kadın olunca psikolojik olarak “Bu kesin yavaş gidiyordur şimdi, iyice yaklaşayım, rahatsız edeyim de çekilsin sağa” moduna giriyor. Aslında normal hızda gidiyor kadıncağız, tek suçlu “kadın kötü ve yavaş kullanır” fikrisabiti. Adamın önündeki postiş takmış bir Michael Schumacher de olsa yavaş gidiyor sanacak. Algınızı seveyim.

Bundan böyle otomobilimin arkasına bir kamyon arkası yazısı yazacağım. “Takip mesafesi bırak ne olur, çarparsın suç senin olur” diye.

Arkadan çarpan ben de olabilirim bu arada. Neden? Çünkü paşazade, sağa-sola dönerken parmağını kımıldatıp sinyal çubuğunu ittiremiyor. A be canım, ben senin dönüş yapacağını nereden bileyim. Medyum Memiş miyim beeen, Allison DuBois mıyım? Telepati mi kurayım seninle?

Sonra o kuryeler. Belli, patron demiş, bunu 10 dakika içinde şehrin öteki tarafına götüreceksin. Yollar tıkalı, çocuk mecbur aralardan Road Runner gibi gidiyor. Arabaların arasından geçmek için öyle bir kırıyor ki dümeni, frene abanmasak alacağız lastiğin altına.

Ölüm dalışı yapmasın artık şu kuryeler, paket servisçiler.

Kamikaze misin kardeş.

Ve, ve, ve. Şoförler! Yayalara yol veriniz. Beni sinirlendirmeyiniz. Bir yayaya yol vermemekteki bu hırs, bu ısrar niyedir? Kaba şey.

Ayrıca, kendinize bir OGS ya da KGS alınız. KGS gişelerinde arabanızı durdurup kartımı istemiyor musunuz? Deli olacağım, vermiyorum sana kartımı arkadaşım. Git kendine bir KGS al.

Çok sıkıldım!

Kendimden sıkıldım! Evet, sıkıldım. Bazen aynaya bakınca uyuz oluyorum kendime. Ne giysem olmuyor, böyle bir eğreti haller filan. Bazen de çok seviyorum ha. “ıyiyiz be” diyorum. Moody miyim neyim.

Can dostum Zeynep diyor ki, bana bak Melike, bir daha erkekler sperm dağıtır, kadınlar en iyisini bulur oturur der ve bu konuyla ilgili bir şey yazarsan seni gelip boğacağım, çok sıkıldım diyor. Vallahi arkadaşım, ne yalan söyleyeyim, ben de sıkıldım. Trafik kurallarına uyalım, uymayanları uyaralım. Bundan sonra böyle.

Henüz Twitter’dan sıkılmadım ama NTV’deki Yaz Gecesi Şovu’nda, Burcu Esmersoy’un sürekli Twitter demesinden sıkıldım. Twitterberry gibi uygulamalar var, bence Twittersoy da olabilir pekala...

Aşırı esmerlerin sarışınlık çabalarından çok sıkıldım. O kadınların brightness-contrast ayarlarıyla oynamak istiyorum.

Noel Baba sakalı moda mı oldu? Sağıma bakıyorum Tamer Karadağlı, soluma bakıyorum Erdal Özyağcılar. Merry Christmas diyor, yanaklarınızdan öpüyorum.

Berbat besleniyorum, çok sıkıldım. Yemek yapmaya elim gitmiyor bir türlü. ınsanın anneye sığınası geliyor yahu. Gideceksin eve, yattığın yerden “Annneeaa yemek var mı, o var mı, bu var mı” diye bağıracaksın. Çocukluğuna ışınlanacaksın. Yemek olmasa da olur, önemli olan şu duyguyu yaşamak. Anne yemeği de isterim tabii, o ayrı.
(Anne, dolma var mı? Yarın gelicem bak, demedi deme)
Yazarın Tüm Yazıları