“Önce ben” sendromu

Artık kalabalık şehirde yaşamaktan mı, “kahpe dünya, adaletsizliğin bir bana” edebiyatından mı yoksa kültür kodlarının beynimizde yarattığı alengirli durumlardan mı bilinmez, bir arızamız var ki tamir edebilene aşkolsun.

Haberin Devamı

Müsaadenizle bu arızamızı “Önce ben sendromu” olarak adlandırmak isterim. Hani yolda yürürken, markette, bankada, pazarda, trafikte, alışverişte bizi sıraya girmekten alıkoyan, “Aman sona kalmayayım” hissiyle başkalarının hakkını umursamamamızı sağlayan o yoğun his.
Toplu yaşam esnasında çıkan sorunların çoğu bu usturupsuz, sabırsız halimizden kaynaklanır. Şöyle ki;
- Bankada para çekerken ensenizde arkanızda duran insanın nefesini bu yüzden hissedersiniz.
- Trafikte sıra beklerken, “kaynak”lar sizden bu nedenle zorla yol alır. (Bir de sinyal veriyor utanmadan.)
- Yolda kalmış bir aracın arkasındaki araçlar dünyanın sonu geliyormuşçasına korna çalıyorsa, bilin ki o da “önce ben sendromu”ndan mustariptir. (Yolda kalan imkanı var da gitmiyor, zevkinden duruyor ya, o nedenle korna çalmak lazım tabii.)
- Kalabalık sokaklarda, pazarlarda yürürken kalabalığı bir sağa bir sola hacıyatmaz gibi sallanmak suretiyle omuz darbeleriyle yaran teyze de aynı sendromu yaşamaktadır. (En taze sebzeleri ondan önce kaçıracak hain kadınlardan önce davranmalı, sokaklarda ona hürmet etmeden yürüyen insanları omuzlarının öldürücü vuruşlarıyla etkisiz hale getirmelidir. Osmanlı tokadı bile “kalabalık sokakta yürüyen teyze darbesi” kadar acıtmaz.)
- Pazar günleri tam bir kâbustur. Tüm ‘önce ben’ciler sokağa dökülmüştür çünkü. Önce ben’ci olmayanlar bile bu sendroma tutulur. Hele bir de bahar gelmişse, eşofman altı-can yeleği hisli pofuduk yelek-90’lar modeli siyah güneş gözlükleri üçlüsünü kuşanmış çiftler, pusetlerini ittire ittire kalabalığı yaracak, kafelerde oturmak, pazar kahvaltısı yapmak için birbirleriyle yarışacaktır. Can yeleklerini kuşanmış ‘önce ben’ci çiftler, mekan kapılarında oluşmuş uzun kuyrukları görmezden gelir.
Onlar, diğer can yelekli çiftlerin boşalttığı masalara, sinsice, duvar dibinden süzülerek ulaşıp oturduklarında, sıra bekleyenler tarafından linç sınırına getirilir. Bu noktada söylenebilecek en stratejik cümle “Ay sıra mı vardı”dır. Puset ittiren ve herkesin önüne geçip “Ay sıra mı vardı” diyen can yelekli bir kadına kimse -kızsa da- bağırmaz.

Haberin Devamı

Selektör yapmak

Haberin Devamı

Otomobillerde gece olduğunda önümüzü görelim diye icat edilmiş farlar da “önce ben” sendromuna tutulmuşlar tarafından ele geçirilmiştir.
Mors alfabesine benzer bir yöntemle yeni bir dünya yaratılmış ve temel iletişim, “selektör yapmak” ifadesiyle tanımlanmıştır.
Normalde sağa sola saparken ASLA sinyal verme zahmetine girmeyen üşengeçler, parmaklarını kısa farları kontrol eden kol üzerinden hiç çekmezler.
“Selektör”ün kullanım alanı geniştir. ‘Önce ben’ciler haricinde taksici ve minibüsçüler tarafından da sık kullanılır.
Tabii taksici ya da minibüsçülerin yol kenarında bekleyenlere ısrarla “selektör yapması”, henüz bilim adamları tarafından çözülmüş bir konu değildir.
Mesela, karşıdan karşıya geçmek için bekleyen bir insanın bu ısrarlar karşısında pes etmesi, “Madem bu kadar ısrar ettin, bineyim bari” demesi mümkün müdür?
Efendim, davranışbilimciler olsun, İngiliz bilim adamları olsun, çeşitli üniversitelerin ilgili bölümleri olsun...
Tüm bilim camiasını göreve çağırıyorum.
Gelsinler, incelesinler. Kim bilir, belki “taksici ve minibüsçü selektörü”nün öğrenmemiz gereken daha derin anlamları vardır...

Yazarın Tüm Yazıları