Paylaş
Yaşayabileceğiniz, yemek yiyebileceğiniz, dinlenebileceğiniz, uyuyabileceğiniz iki metrekarelik bir telefon kulübesi kadar alanınız var.
Üstelik hiç durmadan sarsılan bir telefon kulübesi bu...
Deniz suyunun damıtılması ile elde edilen suyu içiyor, lapa gibi pek de iştah açıcı görünmeyen bir “denizci yemeği” ile besleniyorsunuz. Normalde tükettiğinizin iki, üç katı su tüketiyorsunuz.
Her gün neredeyse 6 bin kalori almanıza rağmen 9 ayın sonunda 10 kilo vermiş olarak eve dönüyorsunuz.
Bu kadar mı? Olsa iyi... 40 günde bir kere kıyafet değiştirebiliyorsunuz.
Şöyle güzel bir duş deseniz hayal.
İletişim imkanları kısıtlı. Teknenin her yanında kameralar ve uydu aracılığıyla bağlantı olsa da, neticede yanınıza kimse gelemediğinde, yardım isteseniz bile bir insana ulaşamadığınızda bunun uzaya gitmekten pek de farkı yok.
İşte bu yüzden Volvo Ocean Race’e “Yelken sporunun Everest’i” diyor, bu yarışa katılan sporculara yönelik “Okyanusun astronotları”, “Modern Kristof Kolomb’lar”, “Okyanus rallicileri” tanımlarını kullanıyorlar.
Belki de en çok “astronot” demeli onlar için.
Zira sporcuların içinde bulundukları yaşam koşulları, görevdeki astronotlarınkinden pek farklı değil.
“Gemi”ler de farklı değil. Sadece birisi uzay boşluğunda, diğeri ise dünyanın sularında yüzüyor.
Bu yarışın bir ödülü yok. 9 ay boyunca okyanusları, fiziksel ve ruhsal sınırlarını zorlayan sporcular, varış noktasına geldiklerinde, en büyük ödülü kazanmış bulunuyorlar.
Bu sene, yarışın bizim için ayrı bir değeri var: İlk defa Türkiye’den bir takım yarışacak. Team Alvimedica, üstelik bu yarıştaki en genç takım.
Yarışacak her takım, 8 kişiden oluşuyor. Şimdilik iki genç Amerikalı yelkenci, Charlie Enright ve Mark Towill takımın seçilmiş iki üyesi; Portekiz’in Lizbon şehrinde kamptalar.
Kampta Enright ve Towill’in dışında, henüz resmi olarak açıklanmayan ve takıma seçilmek üzere çağırılmış başka yelkenciler de bulunuyor.
Onlar, bu iki Amerikalı yelkencinin kamp programını uyguluyor, 9 ay boyunca yarışacak takımdaki 8 kişiden biri olmaya çalışıyorlar.
Kendileriyle mücadele ediyorlar
İnsan kendini güvende hissettiği konfor alanından neden çıkar? Kendini tehlikeye neden atar? Fiziksel ve duygusal sınırlarını neden zorlar?
“Ben pek duygusal biri değilim, o yüzden şanslıyım” diyor Enright.
9 ay boyunca, 140 günden fazla, herhangi bir insanı kolayca yıldırabilecek koşullarda “delirmeden” kalabilmenin sırlarından biri bu.
Sporcuları yelken aşkının dışında en çok motive eden duygu mücadele.
Gücünün sınırlarını zorlamak ve karşılığında kimsenin gitmediği yerlere gitmek, bunu yaparken kendi sınırlarını tanımak...
En becerikli yelkenci olmak...
Yarışta sadece “iyi” olmak yetmiyor, neticede en becerikli ve nitelikli takım kazanıyor.
Başarabilmenin birçok koşulu var, en önemlisi doğru sporcularla bir takım içinde bulunmak. İşte “kamp”ın sebebi bu.
Takım, birbirinin kuvvetini destekleyecek, birbirleriyle bağ kurabilecek doğru kişileri bulmaya çalışıyor.
Tabii bu spor dalında da diğerlerinde olduğu gibi uluslararası alışverişler söz konusu. Takımlarda farklı ülkelerden iyi yelkenciler bulunabiliyor.
8 kişilik takımın adaylarından biri Türkiye’den bir yelkenci, Kıvanç Sevinç.
O da diğerleri gibi Lizbon’da Enright ve Towill ile birlikte yola çıkacaklardan biri olmak için kamp programını uyguluyor.
Yarış ekimde başlayacak. Takıma şimdiden bol şans.
Paylaş