Paylaş
Yabancı sanatçılar turne programlarına Türkiye’yi alıyor, yabancı yatırımcılar eğlencede yeni yatırımlar için en doğru ülkelerden biri olarak görüyor...
Hafta sonları alışveriş merkezleri yaz mevsiminde bile dolup taşıyor...
Futbol söz konusu olduğu zaman, hayat, maç saatlerine göre ayarlanıyor...
Şimdi sezon finali dönemi ama tüm sene boyunca hayat, maç olmadığı zaman dizi saatlerine göre düzenleniyor....
İşin özeti, hayatımızın “eğlence” tarafında işler tam gaz gidiyor...
Öte yandan toplumsal bir dönüşüm yaşadığımız, kişisel özgürlüklerin ve yaşam tarzına müdahalelerin tepe noktasına eriştiği bir dönem geçiriyoruz.
Her güne “Bugün acaba kim, ne yumurtlayacak, kim hangi konuda ne derecede akıl ve mantık sınırları dışına çıkacak ve kimler, onun gibi düşünmeyenleri kendi dünyasına, kendi inanç ve yaşam tarzına uymaya zorlayacak?” diye uyanıyoruz. Eğlenmeye neden bulabileceğimiz bir durum yok gibi görünüyor. İnsan “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyecek gibi oluyor, öyle değil mi?
Esasında tam tersi. Hiç şüpheniz olmasın; daha fazla baskı, daha fazla yasak, daha fazla müdahale eğlence sektörünün daha da patlamasına, daha çok yatırıma, daha çok eğlence ihtiyacına sebep olacak...
Peki...
Acaba ne oluyor da insanlar, temel ihtiyaçları söz konusu olduğunda ayırmayacakları bütçeyi, bir konsere, bir mekanda geçirecekleri vakte ayırabiliyor?
Neden hiç ihtiyaçları olmayan ev eşyalarını, kıyafetleri satın alıyor, hatta satın almasalar bile mağazalarda saatlerini geçirebiliyorlar?
Futbol deyince niçin hayat duruyor? Futbol sevgisinin altında yatan tek neden “sporseverlik” mi?
Diziler hakikaten “hayatı ona göre ayarlayacak” kadar önemli mi?
Bir takım acı olaylar yaşandıktan iki gün sonra sanki hiçbir şey yaşanmamışcasına eğlenmeye giden insanların bu davranışlarının altında yatan sebepler ne?
Ağızda ekşimsi bir tat bırakan gündem söz konusu iken, acaba insanlar ne oluyor da eğlence mekanlarını doldurabiliyor?
Tüm bu soruların cevabı, bir noktada, eğlence ile ilgili motivasyonumuzda buluşuyor...
Eğleniyoruz. Daha fazla eğlenmek istiyoruz. Çünkü eğlence ile ilgili davranışlarımızı yöneten duygumuz, “hayatla bağ kurmak”...
Eğlenme arzusu=Hayata bağlanmak
Böyle bir dönemde, “bağ kurmak”, diğer tüm motivasyonların önüne geçiyor.. Yorucu bir haftanın sonunda kendini eğlence ile ödüllendirmek, sevdiğin bir müzisyenin konserine gitmek, alışveriş merkezinde saatler geçirmek, 90 dakika boyunca tüm duygularını ekrana kilitlenmek, dizi karakterlerinin duygularına ortak olmak...
“Eğlence” adı altında sayabileceklerimizin tümü, bizim için aynı anlamları içeriyor.
İşlerin gidişatıyla ilgili iyi hissetmediğimizde, dış dünyadan özgürlüklere ve hayat biçimine müdahale edilmek istendiğinde, ortaya daha fazla çıkan “eğlenme arzusu”, esasında bir bakıma kendini sakinleştirme aracı.
Bir annenin çocuğuna sırtını okşayarak “Her şey yolunda evladım” demesinden farklı değil...
Kendi kendine “tamam, her şey normal, bak eğleniyorsun, üstelik bir yerlere saklanmadan, ne yaptığını gizlemeden eğleniyorsun işte, değişen bir şey yok” mesajı iletmenin bir yolu.
Öte yandan bir tepki...
Nabız yoklayarak “sindirilme katsayısını öğrenme” peşinde olan “büyüklerimize” o sayının tahmin ettiklerinden çok daha büyük olduğunu gösterme yöntemi.
“Bizi tek tipleştiremeyeceksiniz” demenin esasında hiç de dolaylı olmayan bir biçimi...
Paylaş