İlk tanıştığınız kişiyle muhabbet koyulaşmaya yakın kaçınılmaz soru gelir: Nerelisin?
Şu hayatta insanların mutabık kalamadığı bir mesele varsa, o da budur sevgili kendini nereli hissediyorsan oralı olduğunu söyleyen Habitus okuru. İnsanlar bu konuyla ilgili iki gruba ayrılıyor. Şöyle ki: 1- Doğduğun yer neresiyse oralısındır: Şimdi -mesela- üç kuşak önceki aile bireyleri İstanbul’a göçmüş Adanalı bir aile düşünelim. Dedeler ve nineler haricinde herkes İstanbul doğumlu. Şimdi bu Adanalı aileyi İstanbullu mu yapıyor? Hem evet, hem hayır. Mesela: İstanbullu olan ve İstanbullu ailem, 60’larda Karadeniz Ereğlisi’ne çalışmak için taşınmış, 20 sene orada çalışmış sonra İstanbul’a geri dönmüşler. Ben ve ağabeylerim orada doğmuşuz. Şimdi ben Zonguldaklı mıyım? Değilim. Ama bir şehirde yaşamış ve oranın havasını almış, suyunu içmiş ve yaşamına dahil olmuşsan, evet biraz oralısındır. Tabii bu Paris’te doğmuş ve yedi aylıkken İstanbul’a taşınmış bir insanın “Ehmmh, evet, Parisliyim” demesi anlamına gelmiyor. 2- Köklerin neresiyse oralısındır: Gerçeğe en yakın olanı bu, fakat hayli karışık bir iş. Mesela çocuğum olduğunda “Nerelisin?” sorusuna verecek tek bir cevabım olmayacak. Şöyle ki; “Evladım, anneannen ve deden İstanbullu. Ama ben Kdz. Ereğli doğumluyum. Babaannen Erzurumlu, deden ise Bayburtlu. Babanın kütüğü Bayburt’ta, dolayısıyla benim de öyle. Yani ben, senin annen Melike, kütüğü Bayburt’ta, Kdz. Ereğli’de doğmuş ama İstanbullu bir vatandaşım. Seni bilemeyeceğim. Git muhtara sor” diyeceğim. Herkesin anne ve babası olduğuna göre mesela “köklü bir aileye mensup” ne demek? “Değerlendirme ölçüsü” nedir? Ailelerin geçmişte edindikleri ticari başarı mı? Devlet görevlerinde bulunmaları mı? “Üst tabaka”ya mensup olmaları mı? Bana kalırsa “köklü aileden gelen” tanımı değişmeli, Türk Dil Kurumu’na sesleniyorum. Onun yerine “Geçmişin havalı ailelerinden gelen” gibi bir tanım kullanılabilir.
Peki ben nereliyim?
Şimdi efendim, söylemesi ayıp, büyük dedem Suriye’de yaşayan ve büyük devlet adamları yetiştiren Azmzadelerden Sadık El-Müeyyed, 2. Abdülhamid’in yaverlerinden imiş. Büyük dedem bey, Afrika’da görevdeyken iki tane kitap yazmış. Birisi Habeş Seyahatnamesi (Kaknüs Yayınları), öteki de Afrika Sahra-yı Kebirinde Seyahat (Çamlıca Yayınları). İki kitabı da alıp okumayı denedim ama Hakkı Devrim’le beraber okumamız lazım, çözemedim dilini. Peki bunu neden anlattım? Şimdi ben bu bilgilere ve kitaplara 10 sene önce ulaştım. Ben şu kök meselesini pek çözememiş olsam da, annem pek meraklıdır aile ağaçlarına, gitti, Osmanlı Bankası’nın arşivlerinden çıkardı da arşivine koydu tüm bilgileri. Yoksa benim o vakte kadar dünyadan haberim yok, ne büyük dededen, ne kitaplardan. Bileydim havamı atardım, CV’me filan “köklü aile mensubu” yazar, meslek hayatımda kendimi “Ünlü El-Müeyyed’lerin torunu” diye pazarlar, her fırsatta altını çizerdim değil mi yani efendim ah hah haaay. Şimdi ben nereli olduğumu çözebilmiş değilim, işin içine Bayburt girince daha da karıştı. Baba tarafı, yani büyük dedeler Arnavutluk’tan gelmiş, anne tarafından havalı büyük dede Suriye’den gelmiş ama Arap değilmiş, bu aileler İstanbul’da çarpışmış, dedeler burada doğmuş, anneler burada doğmuş, ben Karadeniz Ereğlisi’nde doğmuşum ama İstanbul’da büyümüşüm, evlenmişim kütüğüm Bayburt’a geçmiş, kocamın bir taraf Erzurum, bir taraf Bayburt... Oooy oy çok kafam karıştı sevgili hemşehrim Habitus okuru.