Paylaş
Vahşetin boyutuna verilen insanlıktan uzak tepkiler, insanımızın eriştiği “kendinden olmayanı düşman belleme” hallerini de ortaya koyuyor. Nasıl bir yerde, nasıl insanlar arasında yaşadığımızı görüyoruz.
Mesela protestoyu ırkçılık üzerinden yapanlar... Adam o kadar fırsatçı, o kadar dünyadan bihaber, o kadar insanlıktan uzak ki, katliamın sorumlusunu alt katta oturan Yahudi komşusuna atacak neredeyse. Üstelik iyi bir şey yaptığını, düşündüğünü zannederek...
Savaşın sorumlusu çıkarcı siyasetçiler değil miydi? Halkını birbirine düşüren, aşağılayan, çıkarı için elinden geleni ardına koymayan siyasileri iyi tanıyoruz bu topraklarda. Onlardan ne yazık ki her yerde var, bir tanesi de çocukların bile gözünü kırpmadan canını alıyor.
Peki tüm dünya gördükleri karşısında kahrolurken, yurdum model şark kurnazı ne yapıyor? Irkçılık.
Tabii elim bir olay karşısındaki tutumun bu fırsatçı adamlar tarafında ne olacağını kestirmek aslında zor değil.
Kendi gibi düşünmeyen fakat aynı ülkeyi paylaştığı insana karşı küfür ve hakaretle “dalan” adam, elbette katliam yapan bir başka ülkede SORUMLU olan siyasetçiyi değil, halkını suçlayacak.
Yahudi düşmanlığını dile getirme fırsatı ayağına kadar gelmiş, bunu mu tepecek Allah aşkına?
Dünyayı, insanlığı, güzel ahlakı anlamamak, dünyaya ırkçılık ve din (yani biz iyi diğerleri kötü) filtresiyle okumak nasıl bir şeydir, kendilerine bakıp görebilirsiniz...
Bir çocuk ölünce dünya durur. Fakat öyle acımasız insanların yaşadığı, öyle acımasız bir coğrafya ki bu, çıkarı varsa, çocuk ölümünü bile sıradanlaştırır.
Peki... Bunu yazmak dahi acı verirken, böyle bir gündemi bile kişisel malzeme yapmak? Ölüme karşı duyulan üzüntüyü “like” malzemesi yaratarak ifade etmek?
Zamanın ruhu inceliğimizden ve olaylara karşı verdiğimiz tepkilerin niteliğinden de çok şey çalmış görünüyor. Üstelik bazen yaptığımızın kötü bir şey olduğunun bile farkına varmıyoruz.
Karşımızdaki “Ne var işte canım, hislerimi ben böyle ifade ediyorum” diyor, geçiyor. Niyet iyi veya kötü, verdiği tepkinin basitçe YANLIŞ olduğunun farkında değil.
Bu “iyi bir şey yaptığını sanma” hadisesi hakikaten çirkin bir iş. Dün Tekerlekli Sandalye Basketbol takımımızla ilgili bir yazı okudunuz. Bakın, bu dünkü yazıda olmayan bir kısım:
Koç Sedat İncesu’ya ve oyunculara kimi firmalardan telefonlar geliyor. Hani kanuni mecburiyet var ya... “Firmamızda çalışmak isteyen oyuncu, bir ihtiyaç var mı?” diye soruyor adam. Engellinin maaşını ödüyor ama engelli ofise gelsin istemiyor.
Hem kanuni, hem vicdani açıdan doğru bir iş yaptığını sanıyor. Engelliye, onun engelli olma halinden ötürü kendine göre “bedavadan maaş” vererek, üstelik bir de bunu “iyilik” olarak sunuyor.
Bu iyilik mi, siz söyleyin.
İyilikle kötülük birbirine karışmış ve birçok “kafası karışık” -diyeyim kibarca- bunun farkında değil.
Engelli meselesi bir örnek, acı çektiğini ifade ederken bile aradan “like” malzemesi çıkarmaya çalışmak bir örnek...
Tuhaf ve anlaşılmaz olan da bunlardaki acayipliği görememek...
Aferin... Çok iyi anlamışsınız
Burnumuzun dibinde insanlar fütursuzca öldürülürken, dünya (veya Türkiye, veya İsrail veya x, veya y) hakkında HİÇBİR FİKRİ olmayan adamın protestosu nasıl oluyor, size kısaca anlatmak isterim.
Mesela İsrail’i mi protesto edeceksiniz? Derhal İsrail Konsolosluğu’nun yakınına gidiyor, “İsrail malı zannettiğiniz için” Türk heykel sanatının önemli isimlerinden İlhan Koman’ın en önemli eserlerinden olan Akdeniz heykelini tahrip ediyorsunuz.
İşte bu kadar basit.
Aferin kardeşim, aferin.
Çok iyi anlamışsınız dünyamızı, ülkemizi.
Cehaletinizle yakın, yıkın, silin, süpürün ne varsa.
Geçmişimize dair hiçbir iz kalmayana kadar böyle devam edin lütfen.
Paylaş