Bizim Hürriyet binasına giden en bilinen güzergah, Basın Ekspres Yolu üzerindendir. Biliyorsunuz, otoyol salı gecesi Basın Ekspres Irmağı oldu, ertesi gün gece geç saatlere kadar trafiğe kapatıldı.
Dolayısıyla işe gidebilmek, binaya varabilmek için birtakım Bağcılar-Güneşli ara yollarına hakim olmak gerekiyordu. En ufak fikir sahibi olmadığım bu yolları arşınlamak üzere Anadolu yakasından hareket ettim ve üç saatlik “kısa” bir yolculuk sonunda binaya ulaşabildim. Yolları bilenler bir saatte geliverdi, trafik öyle çıldırtıcı değildi. Bense o sıralarda girdiğim abuk subuk patikavari sokaklardan can havliyle geri geri çıkmaya çabalıyor, çamur deryalarına batıyor ama yılmayıp “doğru yolu” bulmaya çalışıyordum. Uzak mahallelerde gezinirken nerede olduğum konusunda herhangi bir fikrim yoktu, o caddelerden, sokaklardan ilk defa geçiyordum. Düşünüyorum ki, ıstanbul’un o nefis, o süper stratejik tabelaları bana yardım edecek. Etti, etti; etmez mi! Beni Güneşli’ye, çevreyoluna yönlendiren tabelanın gösterdiği nice istikametlere daldım, çıkmaz sokaklarda, bataklık tadında yollarda, ıssız arsalarda turladım. Bizim memlekette tabelalara bakıp şıp diye yol bulabilen varsa kendisini kutluyor, otomobilimin anahtarını teslim ediyorum. Benzinini de koyuyorum. Onları tebrik ederken öte yandan da yön duygusu çok gelişmemiş olanlara üzülüyorum. Allah’tan bende üçüncü göz açık. Yine becerdim, gideceğim yere bir şekilde ulaştım her zamanki gibi. Önceleri bu durumu tesadüf olarak algılamış, üstüne varmamıştım. Fakat bir değil, beş değil, on değil! Beni dünyanın herhangi bir yerine koyuyorsunuz, aynen yolumu buluyorum! Düşünsenize, bir insan bilmediği, ilgisinin olmadığı, tanımadığı HER yerde gideceği bir noktayı kafasında GPS aleti varmış gibi bulur mu? Eminim aranızda benim gibiler var ve bunu nasıl becerebildiklerini merak ediyorlar. Önceleri pek araştırmadım, bu durumun kaynağı içgüdülerimdir dedim, geçtim. Zira kendileri pek kuvvetlidir. ınanırım, bir sebebi o olabilir, ancak iş pek de basit değilmiş. Olayımız, beynin bir bölgesinde olan birtakım cinliklermiş. Benim doğal GPS becerim, epifiz bezinin maharetiymiş! Üçüncü gözüm açık dedim ya, yalan değil. Yüksek Sadakat gibi “Aklımın iplerini saldım” desem yeridir. Neler buldum neler. Fakat bugün anlatmayacağım maalesef. Çünkü şu anda Hürriyet binasından ayrılmak istiyorum, müsaadenizle. Yağmur geliyor dediler. Mahsur kalmayayım sonra. Epifiz bezi keşiflerimi ise anlatacağım çok yakında!
Batan geminin malları...
Çarşamba günü felaket alanlarını “yağmacılar” bastı biliyorsunuz. Hepimiz onlara ahlaksızlar, şerefsizler, reziller diye söylendik durduk. Doğru, yaptıklarının ahlaka sığar bir yanı yoktu fakat ne acayiptir ki, bu adamlar neden buldukları yeri yağmaladılar, onları bu davranışa iten neydi, onu soran pek olmadı. Aman şimdi yağmacılığı meşru gösterir pozisyona düşmeyeyim, gardımı önden alayım. Yaptıkları iş yanlış, o konuda bir şüphe yok. Fakat sorarım size, insanın insan gibi yaşadığı, hayatını çekip çevirecek kadar para kazandığı hangi ülkede bu sahnelerle karşılaşırsınız? Adam ömrü boyunca boğaz tokluğuna yaşıyor, borç-harç içinde boğazına kadar batıyor, temel ihtiyaçlarını alacak parayı zar zor kazanıyor, bütün bunlarla cebelleşiyor, önüne “bedava mal” gelince de dürtüsel bir hareketle üstüne atlıyor. Neyi yağmaladığı önemli değil, bu tüfek de olur, temel gıda malzemesi de olur, kap kacak da olur... Adam zaten neyi götürdüğüne bakmıyor, sadece “götürüyor”. Konu, neyi hangi koşullarda götürdüğü değil. Adam her koşulda, her malı götürür, ona bir şüpheniz olmasın. Bir felakette bile mal yağmalayacak bir varlığa nasıl dönüştü adam, esas bunu sormalı. Bence ne yaptığını değil, onda bu dürtüyü oluşturan mekanizmayı, yaşadığı ülkeyi, toplumu, sistemi sorgulamak lazım.
Ece’nin kitabı “lezbiyen açılımı” yaratır mı?
Türkiye’de son yıllarda eşcinsel olduklarını açıkça ifade eden ve yaşayan erkek sayısında patlama yaşanırken eşcinsel kadınlarda durum tam aksi. Erkekler kendilerini ifade etme konusunda 20 yıl önceki kadar zorluk çekmiyor, evet ama benim esas merak ettiğim, lezbiyenler ne zaman açılacak? Kadınlar ne zaman “evet lezbiyenim” ya da “evet biseksüelim” cümlelerini kurabilecek? Elbette kadın olmak ve belirli bir tavır almak her konuda olduğu gibi bu meselelerde de kolay değil. Hâlâ eşcinselliği bir hastalık olarak gören bir dolu adam var... Kadın kendini ifade edince birileri çıkacak, onu topluma aykırı, sivri, sapık, tuhaf bir insan olarak görecek, yoracak... Her konuda olduğu gibi bu meselede de kadınların işi zor olacak. Ece Vahapoğlu’nun kitabı “Öteki”deki Katy Perrysel “Bir kızı öptüm, puf dedi” durumları eşcinsel kadınları tetikler mi acaba? Ne dersiniz?