Facebook edebi

Facebook acayip bir site.

Haberin Devamı

Kim ne yapmış, nerede eğlenmiş, nerede evlenmiş, çocuğu hangi kaptan mama yiyor, eski sevgilinin yeni sevgilisi kim... Hafiyelik yapmadan, enerji harcamadan, hop, bir tıkla, herkesin bütün çamaşırları ortada. Kimi hayatının her anını paylaşıyor, kimi inceden “gizem” yapıyor...
Paylaşımcıgiller, hayatlarının bir tek tuvalet anları haricindeki her anı aktarıyorlar malumunuz. Tabii kendi fotoğraflarını yüklerken biz de kaynıyoruz. Bir bakıyorum, 15 yıl önce çekilmiş bir fotoğrafımız tag’lenmiş. Ya da yazın plajda kavrulurken çekilmiş bikinili fotoğraflarımız, iznimiz olmadan zart diye yüklenmiş. Bu konuya bir eğileyim diyorum.
Kimse sormuyor ki...
Belki memelerimi göstermeyi arzu etmiyorum...
Ya da, kaş ve bıyık konusunda bir Ferhat Güzel performansı sergilediğim çocukluktan ergenliğe geçiş dönemime ait fotoğraflarımı cümle aleme göstermek istemiyorum...
 Ama yoook, yüklüyorlar kardeşim. İsim tag’lerini kaldırmaktan yorgun düştüm. Fotoğraflar da tam müzelikmiş. Hadi 80’ler tamam da, şu 90’lar ne fenaymış. Ben böyle zevksizlik görmedim. Bakınız, 80’lerin sonundan bir fotoğraf: Saçlar “küt” diye tabir ettiğimiz boyun en kısa sınırında. Biraz daha kısa olsa beni kültür mantarı diye markette satarsın. Herkese Sezen Aksu’ya yakıştığı kadar yakışmıyordu ki... Olmuşum tas modeli saçlarımla, adeta küçük bir Java yerlisi gibi. Ağzımda bir tüf tüfüm eksik. Başka bir fotoğrafta arkadaşımın üzerinde tayyör, omuzlarda vatka var ama yaş 9. Sonra geliyoruz ortaokul yıllarına. Çiçekli mor tayt, eflatun bir tişört giymişim. Buraya kadar sorun yok. Ama tişörtü taytın içine sokmuşum.
Bir başka fotoğraf: 12-13 yaşındayız. Bir arkadaşımın doğum günündeyiz. Kendimizi dağa, ormana vermişiz. Takla atıyoruz.
Saç-baş, kılık-kıyafet de tariflere sığmaz çirkinlikte. 13 yaşındayım ama “sarı saç bana çok yakışır” diye kafama döktüğüm papatya suyuydu, oksijenli suydu, efendim, açıcı spreydi, tüm bu biteviye kimyevi karışım sayesinde kaka rengi saçlarımla arz-ı endam ediyorum. Bir arkadaşımın kakülü tavuk kanadı gibi. Fotoğraf net değil ama net olan tek şey beyaz çoraplarımız. Ha, şimdi hepsini anlatmış bulundum, neye yaradı tag’leri kaldırmam orası muamma.
Yani diyorum ki, arkadaşlarınızın çocukluk hallerini Facebook’a yüklerken, gece çektiğiniz, alkol ve yorgunluktan yüzü bir Julio Iglesias yağsı parlaklığına dönmüş dostları tag’lerken müsaade isteyin. Adam karizmatik görünmeye çalışıyor, kol boyundan 80 derece açıyla kendi kendini çekip, hesapta mükemmel kareyi koyuyor, sen oraya adamcağızın Hulk’a dönmüş Edward Norton gibi fotoğrafını yükleyip tag’liyorsun. Olmaz.
Facebook çapkınlıkları konusuna da değineyim. Şimdi buradan isim verip yuva yıkımına sebep olmayalım tabii. Genç bir aktristimizin eşi, 20’liklere “Çok güzelsin” (adamı attığı mesajdan, mailden tanıyacaksın no.2) diye mesajlar atıyormuş. İnternet sayesinde Issız Adam’ların işi kolaylaştı yahu. Fakat eskiden çapkınlık rahat saklanıyordu. Şimdi “mutual friends” sayesinde kimin ne halt yediği ortada...

Kardeşi değil kardeşim!

Haberin Devamı

Hiçbir şeyden korkmam tashihten korktuğum kadar. Bir harfle “Aaa, salağa bak” durumuna düşüverirsin. Geçen Perşembe’nin Habitus’undaki iki lafı düzeltmem lazım. Dakika bir, gol bir. Uykularım kaçtı vallahi. “Katmandu, Anadolu’da güzel bir beldemizdir” filan yazmış değilim ama hatanın küçüğü büyüğü yok. Şu hesabımızı halledelim de rahatlayayım. Gazetenin İstanbul baskısında “Holly kardeşim, Hef’e” yerine “Holly kardeşi Hef’e” (Zira Hef, Holly’nin dedesi yaşındadır), Melekler Korusun’da olacağına da Melekler Korusu’nda yazılmış. Doküman sayfaya aktarılırken coşmuşuz. Sen dilbilgisi hatalarıyla dalga geç, sonra kendin yap. Olur böyle vakalar, cin okur yakalar.

Yazarın Tüm Yazıları