Eskiyi özlemek

Şu sıralar aklımı yitirmişçesine “özlüyorum” sevgili nostalji bağımlısı Habitus okuru.

Haberin Devamı

 Eski İstanbul hikayeleri okuyorum, sahaflardan çıkmıyorum, eski dergiler, kitaplar ve toz-toprakla evime dönüyor, sonra büyük bir iştahla satın aldıklarımı karıştırıyorum. Abdülhak Şinasi Hisar en yakın arkadaşım oldu, öyle söyleyeyim. “Neyi özlüyorsun?” diyeceksiniz.

Öncelikle, topyekûn geçmişi özlüyorum. Geçmişteki insan ilişkilerini özlüyorum, kafamızın daha az karışık olduğu zamanları özlüyorum. “Bilgi”nin zor ulaşıldığı, zor ulaşıldığı nispette değerli olduğu, ilişkilerin farklı yaşandığı, insanların birbirine başka gözlerle baktığı, daha az kalabalık şehrimi özlüyorum.

Kızmayın ama bazen internetsizliği özlüyorum. Yavaşlığı, mahremiyeti özlüyorum. Mahrumiyetin yarattığı açlığı özlüyorum.

Özlediklerim sadece bu kadar değil. Daha da ileriye, daha doğrusu henüz doğmamış olduğum daha eski yıllara gidiyor, yaşamadığım zamanları bile özlüyorum.
“Sen iyice teyzeleştin Habitus! Yaşamadığın zamanları nasıl özlersin? Şimdi ‘nerede o eski bayramlar’ da de bari tam olsun” dediğinizi duyar gibiyim. Demeyiniz efendim. Bayram gelsin hele bir, o zaman dersiniz, ah hah haay.

Aslına bakarsanız bir insanın yaşamadığı zamanların bu kadar özlemesi, biraz hayal kurmaktan ileri geliyor. Eski zamanları okuyor, vaktin zorluklarından bahsetmeyen süslü hikayeleri dinliyor ve kafanızda “Ne huzurlu, ne mükemmelmiş” diye kuruyorsunuz.

Tabii bu durum geçmişin yozlaşmamış insan ilişkilerine, mahvedilmemiş şehirlerine, çevremize; hatta kimi insanlara bakıp “yazık” demeyeceğimiz günlere özlemimiz olmayacağı anlamına gelmiyor.

Şimdi de diyeceksiniz ki; “Niye böyle özlemlerle doldun taştın?”
   
Sizi bir sonraki kutumuza alalım...

Haberin Devamı

Benim “İstanbulum” 

Dün okuduğum kitaplardan bahsedeceğimi söylemiştim hatırlarsanız. İşte gözlerimi kör edercesine içine düştüğüm ve heyecanla birini bırakıp diğerine sarıldığım seri, Heyamola Yayınları’nın “İstanbul 2010 Kültür Başkenti” projesi çalışmaları kapsamında yayımlanmış “İstanbulum” dizisi.

Bu seriyi -aşağı yukarı bir sene önceydi sanırım- Doğan Hızlan yazdığında satın almış, bir kenara koymuştum. Fakat okumasını bu kadar geciktirdiğim için hayıflanıyorum sevgili yaşadığı şehre aşık Habitus okuru.

Üstelik serinin kitaplarından biri; “Ağabey Hisar Anadoluhisarı”, kuzenim Prof. Dr. Oğuz Karakartal tarafından yazılmış ve semtin öyküsü, tarihi yanında Anadoluhisarlı baba tarafımın hikayesini de barındırıyorken!

İstanbulum dizisinde 40’tan fazla semt anlatılıyor. Doğan Hızlan’ın kaleminden Cağaloğlu’nu, Hıfzı Topuz’un kaleminden Nişantaşı’nı okuyabilir, İzel Rozental’dan eski Moda’yı öğrenebilirsiniz.

Hangi semtte oturuyorsanız, hem yaşadığınız yerin tarihini okuyacak hem de anılarınıza ve çocukluğunuza dair yüzünüzü güldürecek ama daha çok geçmişe olan özleminizi körükleyecek notlar bulacaksınız.

Sadece kuru kuru semt tarihi değil, yaşanmış hikayeler, insan öyküleri de var bu kitaplarda. Mutlaka alın, okuyun, diziyi arşivinizde bulundurun derim.

Yazarın Tüm Yazıları