Paylaş
Bakıyorum bu aralar gündem sayesinde pek boğulmuş, nefes alamamaktasın.
Bu haftaya izninle magazin programları ve gazete-dergiler sayesinde annemiz ve kız arkadaşlarımızdan daha fazla gördüğümüz “cemiyet kadınları” ile başlamak istiyorum.
Bu aralar biraz bunaldık, artık bir lokma rahatlamak, ipleri gevşetmek lazımdır, hayır yanlış mı söylüyorum?
- Terracotta kadınları: Yaz aylarında sahip olduğu bronzluğu özleyenler, konuyu suratı alabildiğine bronzlaştırıcı pudraya bulamak suretiyle çözerler. En karanlık kış gününde bile Mars gezegeni kadar kırmızı ve canlı görünürler. Ha, tabii terracotta’nın evreleri vardır. İlk başlayanlar kendilerine hafif bronz görünüm vermeyi başarırlar. Fakat zamanla, sürülen miktar az gelmeye başlar. Sanki ne kadar çok sürerlerse, o kadar seksi, o kadar güzel görüneceklerdir. Giderek ipin ucu kaçar ve terracotta’sız evde bile gezemez hale gelirler. Sürecin sonunda, terracotta kadını, yeni kalaylanmış bakır bir tencere gibidir. Hastanede yanık tedavisi görmesi gereken bir hastaya benzemektedir ama görüntüsünü çok güzel, çok seksi zannetmektedir.
- Zorlama doğallar: Yüzünde dolgusu, dudağında botoksu, derili-kumaşlı ishal rengi streç pantolonu ve çok topuklu çizmeleriyle son derece bilindik bir “cemiyet kadını” görüntüsü vermektedir, fakaaaat... Bir farkla: Üzerine giydiği salaş hırka onu diğer süslü arkadaşlarından ayırmakta, ince ince “cool”um ben, farklıyım mesajı vermesini sağlamaktadır.
O da bilir 90’ları... O da bilir “Ay ilk defa MTV yayını vardı di miiii!! Nirvana’nın unplugged konserini verirdi hep, ay ay ay ay daha neler vardı” demeyi... O da bilir “Ay ne güzeldi o zamanlar, November Rain falan” demeyi...
Evet, hazırsanız sizi “Körtkobeyn hırkalı” sosyetik kadınla tanıştırayım.
Arı sokmuş dudakları, hormonlu elmadan hallice yanakları ve botokstan sığırcık kuşu gibi bakan gözleriyle size gülümsemekte olan kadına merhaba deyiniz. Onun yanına gidiniz, “Ne kadar güzel, ne kadar DOĞAL, ne kadar rahat bir insansın sen öyle beybi, evet 90’lar çok güzeldi” deyiniz. Bakınız, ne kadar sevinecek.
- “Ünlü yanı” kadınları: Şöhretli bir insanla karşılaşırsanız, çok rica ediyorum yanındakilere dikkat kesilin. O arkadaş grubundan en az bir tane “siz zavallılar, ünlülere bakmayı ne kadar da seviyorsunuz” diyen müstehzi ifadeli bir kişi seçeceksiniz. İşte onu da selamlayın. Ona, “Merhaba ünlü arkadaşı olan insan! Bugün kaç kişiye senden kaynaklanmayan bir durumu sahiplenip küçümseyerek baktın?” diye sorunuz.
“Parlayanlar”, “yoktan” var olanlar...
- “Taşlı” kadınlar: 80’lerdeki evlerin vazgeçilmezi olan avizelerle uğraşmak ne kadar zordu hatırlayın. İşte, taşlı kadınların üstünde başında bir avizedeki kadar çok taş bulunduğu için kişisel bakım süreleri ortalama bir kadından çok daha uzundur. En sevdikleri taklit taş, “bijuteri pırlantası”dır.
Bileziklerinde, anahtarlıklarında, telefon kılıflarında, çantalarında, hatta toprak kazabilecek kadar uzamış tırnaklarındaki “nail art”larda bu pırıl pırıl parlayan taşları kullanırlar.
Ense kökünden çanta saplarına kadar üstlerindeki her noktaya parfüm sıkarlar. Öldürücü olabilirler.
- “Başarı öyküsü” kadınları: Esasında ortada bir başarı öyküsü yoktur, sadece babasının verdiği rahatlığı reddetmiş tatlı tatlı kızlar vardır ama “yokluktan, sıfırdan başladım, buralara kadar geldim” diye anlatmaya bayılırlar. Oysa sadece “çalıştım, kazandım” gururunu yaşamak/yaşatmak için çalışmayı TERCİH etmişlerdir.
Risk almadıkları, her zaman bir “batarsam babam-sevgilim-kocam var” duygusu yaşadıkları için kaygısızca becerikli oldukları konulara odaklanmışlar ve bunun doğal bir sonucu olarak başarıya erişmişlerdir. Fakat bilmezler ki çoğunluk için “kendi kendine ayakta durmak” bir tercih değil, bir mecburiyettir ve riskli bir yolculuktur. İstediği işi dilediği gibi, risksiz ve rahat icra etmek birçok kişi için, sadece bir hayal olarak aklının bir köşesinde durur...
Paylaş