Buz pateni

Perşembe günü güzel haber geldi: Türkiye, 25. Üniversitelerarası Kış Olimpiyatları’nda artistik patinajda serbest dans dalında gümüş madalya kazandı.

Haberin Devamı

Sporcularımız Alper ve Alisa’nın heyecanlı halini gördüğümde ben de onlarla birlikte ağladım. Ağlamamın iki sebebi vardı. Birincisi çok duygulandım, gururlandım.
İkincisi, ölümüne kıskandım!
Benim gibi, 80 sonu-90 başı çocukluğunu yaşamış olanlar hislerimi paylaşacaktır. “Buz patenci” olma hayali kurmamış TRT’de yayınlanan şampiyonaları izleyip hayallere dalmamış olan var mıdır?
Kararım kesindi. Buz patencisi olacaktım. Her olimpiyatta, her şampiyonada evde olağanüstü hal ilan ederdim. Evdeki tüm halıları itina ile bir kenara toplar, “buz pateni sahası” yaratırdım. Bir çift yün çorabı da geçirdim ve fırfırlı mavi eteğimi de giydim mi benden güzeli olmazdı. Katerina Witt olacağıma dair inancım tamdı. Parkenin ortasında durur, selam verir, gösterime başlardım. Nasıl inandırdıysam artık kendimi, etrafta izleyiciler var, havada üçlü salto hareketi yaptığımı hayal ediyorum, sonra düşmeden yere iniyorum, böyle bir gururlar, havalar...
Halıları itip parkede kaymak güzel ama her şey gibi insan bir noktada daha fazlasını istiyor tabii. Evde “Ne olur bana paten alın” diye ağlamaya başladım.
Babam nuh diyor peygamber demiyor. Artık nasıl bir duygu sömürüsü yaptıysam, eve bir çift paten girdi sonunda.
Ama ne paten. Görseniz, böyle 1960 model, çelikten, eski, ağır, tekerleklerini söküp el ağırlığı niyetine kullanabilirsiniz, o derece...
Yine de bağrıma bastım. Nasıl basmam, ayağına çamaşır ipiyle Majorette marka oyuncak arabaları bağlayıp “paten kaymaya” kalkan bir sivri olarak bu büyük bir gelişme...
Haliyle ayağımdan çıkarmıyorum. Hele olimpiyat, şampiyona zamanı fena coşuyorum. Babama diyorum ki, “Bak, baba, şimdi bir kolumdan ve bir bacağımdan tutup döndüreceksin tamam mı?”
Beni tuttuğu gibi kendi ekseni etrafında dönerek bir sağa bir sola savuruyor. Resmen artistik patinaj gösterisindeki şampiyon çift gibi hissediyorum. “Döndür babaaaa, döndüüüürrrr” diye bağırıp duruyorum, döndükçe mest oluyorum.
Sonra baktılar benim paten sevdası fena, -ki yazlıkta ayağımızdan nadiren çıkarırdık- benim patenler “upgrade” edildi. Güzel renkli plastikten bir patenim oldu. Öyle bir ruh hali içindeyim ki tekerleklerini öpeceğim neredeyse. O pateni eskitene, kullanılmaz hale gelene kadar kullandım.
Bu arada buz pateni yapacak yer yok İstanbul’da. Ancak yazlıkta bahçede dört tekerliyle idare ediyoruz işte. Hayal kurmaya devam...
Sonra bir gün güzel haber geldi: “Türkiye’nin ilk alışveriş merkezi Bakırköy’de açılmış, adı Galleria’ymış, ortasında da bir buz pateni sahası varmış! İşte bunu duyduğum anda... Dedim, anne, koş, ben ölüyorum. Ağabeyimin paçalarına yapışıyorum “Abimmm güzel abim, yakışıklı abimmm” diye. Beni götürsünler istiyorum.

Haberin Devamı

Ve Galleria’ya varış...

Haberin Devamı


Ya, size bir şey söyleyeyim mi. Ben o Galleria’nın kapısından girişimi, koridorunda yürüyüşümü ve o buz pateni sahasını görüşümü hiç unutmam. Sevinçten tıkanıyorum, fenalık geçiriyorum, ağlıyorum...
Ve nihayet patenler kiralanıyor, piste çıkılıyor... Patende ustayım tabii, buz patenini de beş dakikada kıvırıyorum...
İşte o anda, bildiğin Katerina Witt oluyorum... Tabii sonraki yıllar şampiyon ismine göre değişti kim olduğum.
Son yıllarda iş diğer alışveriş merkezlerine de yayıldı. Ben en son Park Orman’da kaldım. Bilmiyorum şimdiki çocuklara benim hissettirdiklerimi hissettiriyor mu bu pistler...
Haaa, sanmayın ki şimdi sevgim geçti. 10 sene önce kendime yeni patenlerden aldım. 4 tekerin zevkini vermese de nisan ayı geldi mi patenleri takıp kendimi sahillere atıyorum.
Eğer ben küçükken buz pateni sporu bugünkü imkanlara sahip olsaydı, yemin ediyorum seni madalya manyağı yapmıştım sevgili patensever Habitus okuru.
İşte, şimdi Alper ve Alisa’nınki gibi başarılar gördüğümde gözlerim dolu dolu oluyor... Hem gururdan, hem kıskançlıktan...
Sporcularımızı tekrar tekrar kutluyor, onları kucaklıyorum. Harikasınız...

Yazarın Tüm Yazıları