Bir uzay macerası

Neil Armstrong’un ayda ilk kez yürüdüğü 1969 yılında, National Geographic ayın karanlık ve aydınlık yüzünün detaylı dev bir haritasını vermiş.

Haberin Devamı

O yıllarda derginin abonesi annem, bu posteri saklamış.
Küçükken, 60’lardan beri evde sakladığı sayıların birinin içinde bulmuş, çerçeveletip yatağımın karşısına asmıştım.
Bugün sana, astronot olma hayali kurarak büyümüş bir kadının astronot olmaya en çok yaklaştığı 12 saati anlatacağım sevgili uzay sevdalısı Habitus okuru.
Önceki hafta National Geographic, NASA ile ortak bir canlı yayın yaptı.
Dünyadan kilometrelerce yukarıdaki Uluslararası Uzay İstasyonu’nda bulunan astronotlar Koichi Wakata ve Rick Mastracchio dünyanın çevresini 2 saatte turlarken bir yandan oradaki hayatlarının neye benzediğini anlattı, öte yandan mekiğin penceresinden üzerinde yaşadığımız gezegeni gösterdi.
Canlı yayında astronotların günlük alışkanlıklarını izledik, ruh halleri ne alemde gördük.
Şüphesiz o deneyimi yaşamadıkça dünyaya yukarıdan bakmanın ne olduğunu anlamak mümkün değil ama bir ay önce ABD’nin Huntsville şehrinde bulunan Uzay Kampı’nda bu duyguya biraz yaklaştım sayılır.
Zira gerçeğinin birebir kopyası bir ortamda, gerçek astronot kıyafetleriyle, gerçeğiyle eşzamanlı bir “tiyatro” oynuyoruz.
(Uzay Kampı bizde de var, İzmir’de. Bu arada, biz Twitter’ı yasaklayaduralım, astronotlar bir yandan uzaydan tweet atmayı ihmal etmiyor. Önceki gün Wakata, İstanbul’un uzaydan görüntüsünü tweet’ledi ve “favori manzarası” olduğunu söyledi. Türkiye’de tam o sırada Twitter yasaklandı...)
Dönelim bizim astronot eğitimine...
Bu eğitim için sabahın erken saatlerinde Uzay Kampı’ndaki oryantasyon odasında yerlerimizi alıyoruz.
Zira 12 saat sürecek astronot eğitimi başlamak üzere.
Uzaya gönderilecek mekiğin içinde ve kontrol odasında görev yapacak kişiler arasından, Mission Specialist 2 (MS2) olarak görevlendiriliyorum.
Kokpitte, simülatörle uzaya gönderilecek dört kişiyiz.
Kaptan ve yardımcı kaptan aracı uçurup yörüngeye oturtacak, MS1 ve MS2 astronot tulumlarını giyip uzay boşluğuna çıkarak, bozulmuş uyduyu tamir edecek.
“Ground control” yani Houston’daki kontrol odasının simülatöründeki arkadaşlarımızdan direktifleri alacağız ve görevimizi başarıyla tamamlamaya çalışacağız.
Görev başlıyor
Simülatörde mekiği uçurup uzayda uydu tamir etmek için önce 12 saatlik güç bir eğitimden geçmek zorundayız. Bir nevi dayanıklılık ve sabır testi.
En önemlisi, vücudunuzun yerçekimsiz ortama alıştırmak.
Bunun için dört farklı aşamadan geçiyoruz. İlk adım: MAT kafesleri.
İç içe geçmiş çemberlerden oluşan MAT “Multi-axis trainer” kafesleri, uzayda kaybolan yönelim duygusunu yeryüzünde yaratmanın bir yöntemi.
Bir çemberin içine sizi sıkıca bağlıyorlar ve topun içindeki küçük bir bilye gibi döndürüyorlar. (Kendinizi Vitruvius adamı gibi düşünün) Bu deneyimi başı dönmeden, midesi bulanmadan ve bünyesi çok sarsılmadan atlatanlar gerçek yerçekimsiz ortamda da çok zorlanmıyor.
Bir başka “uzay” deneyimi, ayda yürüyüş. Ay yüzeyini taklit eden bir ortamdayız.
Ayda yürüyüş simülatöründe, ağırlığınızı ayda olacağı gibi, 6’da 1 hafifletecek şekilde bir vinç ile yukarı asılıyorsunuz ve yürümeye çalışıyorsunuz.
Üçüncüsü, “Manned maneuvering unit”.
Bunu anlamak için Gravity’i (film) anımsamak gerekiyor. (Hani George Clooney’in kullandığı.) Fakat yerçekimi varlığında her yöne rahatlıkla manevra yapmak pek mümkün değil.
Son bölüm ise SCUBA dalışı. Yerçekimsiz ortama en çok yaklaşılan yer sualtı.
Kısa bir güvenlik eğitimini başarıyla tamamlayabilenler teknenin derinliklerine doğru bırakıyor kendini...
Nefessiz kalma korkusu sayesinde, dalabilen son kişi oluyorum.
Yarım saatlik “dalış teknesi dibi deneyimi”nden sonra yukarı çıktığımda, hiç yapabileceğimi düşünmediğim bir işi başarmış olmanın tuhaf enerjisi yayılıyor tüm vücuduma.
Adrenalin ve zafer duygusunun bir karışımı.
Ekstrem spor bağımlılarını galiba biraz anlıyorum...
Görev sırası geldiğinde kokpitteki yerlerimizi alıyoruz. Geri sayım başlıyor.
Büyük bir gürültüyle roket ateşleniyor ve birkaç saniye içinde camdan görünen manzara, maviden koyu maviye, ardından yıldızlarla dolu siyah bir boşluğa doğru değişiyor.
Çok değil, dakikalar içinde dünyanın yörüngesine oturuyoruz.
Mekik, hedefimiz olan uydunun yanına doğru ilerlemekte iken, insan yaşamına uygun olmayan uzay koşullarından koruyacak astronot kostümlerimizi giyiyoruz.
Kulaklık ve mikrofonum, ardından kaskım takılıyor, ay botlarımı giyiyorum ve mekiğin içindeki dar koridorlardan sürünerek kapıyı açıyor, uzay boşluğuna çıkıyorum.
Uzay boşluğu hissi yaratmak için beni bir vinçle tavana asıyorlar, kendimi ağırlıksız hissediyorum. Kendimi el yordamıyla çekerek tamir edilecek uyduya varıyorum. Kulağıma Houston’dan gelen direktifleri uyguluyor ve tamiratı bitirdikten sonra aynı yolu takip ederek mekiğe geri dönüyorum.
Görevimiz tamamlanıyor, kaptan, bizi güvenli bir şekilde dünyaya geri götürüyor...
Biz dünyaya dönüyoruz ama ISS kilometrelerce yukarıda bize bakmaya devam ediyor.
Geçen cuma yapılan canlı yayının tekrarı National Geographic’te mart, nisan ve mayıs ayında verilecek.
Henüz izlemediyseniz 30 Mart saat 12.00’de, 21.00’de ve 31 Mart saat 20.00’de yine verilecek, kaçırmayın.

Yazarın Tüm Yazıları