Geçen cuma günü TODEV (Türkiye Otistiklere Destek ve Eğitim Vakfı) Başkanı Ömer Yağcı, kızıyla birlikte Autism Europe’un yönetim kurulu toplantısına katılmak için İstanbul-Brüksel uçuşu yaptı.
Türkiye’de, engellilerin yaşam standartlarını yükseltmek için çalışan iki şahsın uçakta şahit oldukları muamele, daha çok yolumuzun olduğunun bir ispatı gibi... Aynen aktarıyorum: Yolculardan biri, ayağı yeni kırılmış Belçikalı yaşlıca bir kadın. Sağlıklı biri gibi oturması söz konusu olmayacağı için uçağa binmeden, check-in sırasında yetkiliye durumu aktararak yanındaki koltuğu da kendisi için ayırtmış. Buraya kadar bir sıkıntı yok. Fakat uçağa adımını attıktan sonra kabus başlıyor... Ayağı alçılı yolcu, yerine oturuyor, ayağını uzatıyor. Fakat check-in sırasında söz verildiği gibi yan koltuk kapatılmış değil. Sahibi geliyor ve -doğal olarak- oturmak istiyor. Yolcu ne yapacağını şaşırıyor. Uçuş görevlisi çağrılıyor ve durum açıklanıyor, ancak uçakta başka yer yok. Ayağını indirmesi gerektiği söyleniyor. Yolcu, ayağının alçıda olduğunu ve indirmesinin mümkün olamayacağını kibarca ve dili döndüğü kadar kabin görevlilerine anlatmaya çalışıyor. Aldığı cevap aynı: “Ayağınızı indireceksiniz, yapılacak bir şey yok!” Mağdur yolcu tekrar ve tekrar anlatmaya çalışıyor durumunu, ancak bir sonuç alamıyor. Çare bulunamayınca, bu defa Yer Hizmetleri’nden bir görevli çağrılıyor. Görevli, kaba bir tavır takınarak “Ayağını indir, yoksa polis çağırırım” diyor. Bu cümle, sorun çözülemediği için defalarca tekrarlanıyor. Başta bu muameleyi gören şahıs olmak üzere bu sahneye şahit olan tüm yolcular görevlinin sorun çözme yeteneğine ve kaba tavrına büyük tepki gösteriyor... Kadın çaresizlikten ağlamaya başlıyor. Bu esnada diğer yolcular yapılan muameleye dayanamıyor ve müdahale ediyorlar. Bağırış-çağırış gırla ve herkesin sorusu ortak: “Göreviniz kriz anlarını yönetmek değil mi, böyle mi çözüm buluyorsunuz?” Sonuç: “Kabin yönetimi ve yolcuya muamele” dersinden sınıfta kalan görevlinin yerine, yolcular “komuta”yı ele alıyor. Bir yolcu “Yanındaki şahısla ben yer değiştireyim, bacağını benim üzerime uzatsın” diyor. Acil çıkış kapısında, yani önü açık koltukta oturan bir yolcu yerini vermek istiyor ancak o bölgeye çanta koyulamadığı için görevliler kabul etmiyor bu öneriyi. Sonunda görevliler “ikna” ediliyor ve yolcu acil çıkışa oturtuluyor; çantalar üst üste konularak ayağını uzatması sağlanıyor. Bu işi yapan kabin görevlileri değil, uçaktaki yolcular bu arada, dikkatinizi çekiyorum. Ayağı kırık yolcu, görevlinin kaba tavrı ve “Ayağını indirmezsen polis çağıracağım” cümlesi eşliğinde “krallar gibi” ağırlanıyor. “Bir star gibi” mi demeliydim yoksa?
“İnsan gibi” muamele de yeter!
Avrupa ve Amerika uçuşlarında “economy class” bölümünde hem kendi yaşadığım hem de bana aktarılan, yukarıda anlattığım gibi vakaların sayısı bir değil, beş değil. “Yüksek sınıf” biletler ile alınan hizmette bir problem yok elbette. Sponsorluk ve reklam çalışmaları için hayli harcama yapılıyor. O bütçenin küçük bir kısmını, personelini, reklamlarda iddia ettiği gibi “yolculara yıldız muamelesi yapma” meselesine ayırsa, bu kadar reklama ihtiyacı olmazdı. Hatta yıldız gibi değil, “insan gibi” muamele de yeter, fazlasına lüzum yok. Malum, hiçbir ilan “fısıltı gazetesi” ve yaşanan kötü tecrübeler kadar büyük kuvvete sahip değil...
Bu ne şimdi?
Dün saat 09:05’te herkes dururken, yolda olanlar araçlarından inmiş, saygı duruşunda bulunurken, yayalar oldukları yerde kalıp iki dakika boyunca Atatürk’e saygılarını sunarken durmayan taksiciler: Yolcu almak için caddelerde olur olmaz zınk diye duruyorsunuz, şimdi neyin hesabını yapıyorsunuz?
Herkes dururken yüzünde tuhaf bir “gurur” ifadesiyle elini kolunu sallayarak gerine gerine yürüyen genç kardeşim: Neyin gururunu yaptığını sorsam cevap verebilecek misin acaba?