* İDO deniz otobüslerinde turist kardeşlerime yönelik bir takım anonslar yapılıyor.
Daha doğrusu Türkçe anonsun İngilizcesi gelir ya hemen ardından, onu diyorum. En son Yenikapı-Yalova feribotunda, Yenikapı’da indiğimizde nerelere gitmek için ne yapmamız, hangi servisi kullanmamız gerektiğini bildiren bir anons dinledik. Elbette önce Türkçe, sonra İngilizce. Türkçe olan anonsta Aksaray, Kabataş gibi semtler aynen yazıldıkları gibi okunuyor elbette fakat İngilizce anonsta semtler Eaaaks’raay, Kıebataaj olarak “İngilizce” anons ediliyor. şimdi, semt isimlerini turistlerin okudukları gibi anons etmek son derece makul bir seçim, zira turistler bizim gibi okuyamıyor semt isimlerini ancak İDO’daki turist turist de metrodaki değil mi? Metrodaki ıngilizce anonslarda Osmanbey’i, Mecidiyeköy’ü Türkçe telaffuzla okuyunca turistler anlıyor mu? İngilizce anonslar vatandaşlarımızın İngilizcesini geliştirelim maksatlı olmadığına göre, Iaasmınbeey ve Mesıdiyıkoy olarak değiştirilsin de anonslar bir işe yarasın değil mi efendim. * Şimdi sıcakta klima açmayan, oruçlu ve çok sinirli, durmaksızın söven taksi şoförünün orucu bozulur mu? şark kurnazlığı da bozuyor mu orucu, onu bilemedim de... * 11 ay durmaksızın içki içen ve 1 ay oruç tutan adamın, alkollü içki teklif edildiğinde ennn büyük hakareti yemiş gibi davranması normal midir? Çok absürd, çok imkansız bir şey sorulmuş gibi sanki... Ramazana saygı kisvesi altında içki içmiyor bazen kimisi, bunu anlarım ama 30’dan geriye “içmeme son 29..28..27” diye sayıyorsan o yüz ifadeni değiştireceksin kardeş. * Peki kendi düşüncesi ve kendi istekleri doğrultusunda davrananları büyük bir mutlulukla karşılayanların aksi düşünceler için aynı yumuşak başlı tavrı takınamaması konusu ne olacak? * Şu hayatta, sanat alemlerinde, herkes kendini, derdini iyi anlatabildiği bir dal seçmiş, kimi müzik, kimi resim, kimi edebiyat... Müzisyen olmanın anafikri de bir takım duyguları müzikle anlatmak değil mi? Fazıl Say da konuşacağına sıkıntısını müziğe dökse, kendini en iyi ifade ettiği biçimi kullanmaya devam etse diyoruz biz böyle bir grup arkadaş olarak...
Tekne gururu...
* Teknesi olan adamın sevgilisi olmanın verdiği gururlu duruşun sebebini bilen varsa lütfen açıklasın. Teknesi olan adamların sevgililerini Taksim Meydanı’nda toplayalım, yemin ediyorum üzerine gurur ve kendine güven belgeseli çekilir. Tuncel Kurtiz de seslendirdi mi tamam. Gururdan yıkılır artık ortalık. Ha, bir benzer gururlu duruşa, güzel bir arabası olan sevgilisiyle mekana gelen kadında, arabadan inerken de şahit olabilirsiniz. Tekne ve arabanın bünyede yarattığı gururun tam olarak kaynağını hakikaten anlayabilmiş değilim. O tekne sahipleri ve o araç sahipleri sık sık sevgili değiştirirken üstelik, “ben işşşteee buuu adamınnn sevgilisiyim” gururu filan mı bu, nedir? E, saçma o zaman? Ah, güzel kızım, ne gerek var bu işlere, ne gerek var a benim canım kardeşim?
60 saniyede ev oluyor
Ayın 16’sını 17’sine bağlayan gece TRT’de Kızılay’ın deprem hazırlıklarının anlatıldığı bir canlı yayın vardı. “Mevlana”yı işte bu programda gördüm. Yani 60 saniyede hazırlanabilen, dönüştürülmüş malzemeden yapılmış 10,5 metrekare büyüklüğünde prefabrik evler. Fiyatı 3500 TL olan evlerden bir tane satılmış bugüne dek. şaşırmadım, zira “bana bir şey olmaz””cı zihniyet o kadar para verip kutu gibi bir “gelişmiş çadır” almaz. Bu evlerin bağışla ayakta duran bir kurum olan Kızılay tarafından satılması da yine “bana bir şey olmaz”cılar için satın almaya teşvik edici bir güç değil. Bu işi başka şekilde duyurmalı, başka yöntemlerle pazarlamalı Kızılay. Yoksa evlerin hepsi elinde kalacak.