Paylaş
Salı günü küçük kızın babasının sözlerini dehşetle okudum.
Olayın vahametini anlamak için söyledikleri kadar satır aralarını da iyi okumak gerekiyor.
“Kızınızı niye dedesi yaşındaki adamla evlendirdiniz?” sorusuna cevabı “Kız benim kızım, bu kadar basit.”
Yani, “Kız benim malım, alırım da satarım da, sana ne?” diyor.
“Kızınızınki aşk evliliği mi?” sorusuna cevabı, “Öyle olması gerekiyor...”
Yani, “17 yaşındaki küçük kız ile 71 yaşındaki adam arasında aşk olur mu, de get!” diyor aslında.
“Kızınızla ‘oğlan’ 6 ay flört etti mi?” sorusuna cevabı, “Benim kız daha çocuk...”
Yani, kızının henüz küçük olduğunu kabul ediyor.
“Başka şeyler var konuşturma beni” diyor.
Eh, tüm bu satır aralarından çıkanı okumak için de süperzeka olmak gerekmiyor!
Söyleşinin sonunda 11 yaşında bir kızı olduğunu söylemiş.
Eyvah! Evlilik yaşı gelmiş, desenize?!
Bu iş çözülmeden rahat etmeyeceğiz bence.
Biir, Halis Toprak 17 yaşındaki kızı nasıl, nerede, ne şekilde görüp beğendiğini açıklasın.
İkii, kızın babası da evladını nasıl dedesi yaşında bir adama elleriyle teslim etmiş, hangi konuda ikna olmuş, iyice anlatsın.
Toprak’ın çocukları, hatta sivil toplum kuruluşları, bu işin peşini bırakılmasın da “kızı evlendirelim, kısa yoldan hayatı kurtulsun” edebiyatı yapan babalara azıcık örnek olsun.
Eskilere ayıp olmuyor mu?
Mustafa Sandal, bir ara Issız Adam’lık dönemi yaşadığını anlatmış dün bizim Servet’e... “O zamanlarki halim her gün döner-pilav yemek gibiydi” demiş... Emina’yı ise Beluga havyarına benzetmiş.
Böyle açıklamaları okuyan önceki kız arkadaşları ne hissediyor acaba?
“Ayy, Mustafa Sandal’la beraber olduaam” demek için Mustafa’ya yanaşan döner-pilavlar olmuştur muhakkak, onları demiyorum ama iyi hatırlarım, Mustafa’nın yanında çok düzgün kızlar da gördük zamanında. şimdi böyle genellemeler yapılınca geçmiş sevgililere biraz ayıp olmuyor mu?
O Issız Adam’lık döneminde Mustafa’yı çok sevmiş, değer vermiş, her biri bir Emina olmak istemiş kadınlar elbette olmuştur ama kendisi o zamanlar henüz evlenmeye, çocuk büyütürken eşiyle karşılıklı göz dolmaları yaşamaya hazır değilmiş...
ıyi de, bu noktada diğer kadınların kabahati ne? “Siz bir halt değildiniz, çöptünüz, ama Emina bir prenses” demenin alemi var mı?
Çok sıkıldım!
Harry Potter’dan çok sıkıldım. O kadar sıkıldım ki, cümleyi bile kısa tutacağım.
Martha şavkan’ın fötr şapkasından çok sıkıldım. Süleyman Demirel mi hediye etmişti, var mı duygusal bağ?
Çok basit bir cümleyi bile çok abartılı el hareketleriyle, maksimum vücut dili kullanımıyla desteklemesin o adamlar. Çok sıkıldım. Aslında çok fazla söyleyecek bir şeylerinin olmamasından ötürü, hamur yoğurur, kara sinek kovalar gibi hareketler yapmaya ihtiyaç duyduklarını düşünüyorum. Bu can sıkıntımızı, birkaç gün önce bir tv programında duyduğum bir cümle ile pekiştirelim:
“Yiea.
Mhaykıl Cheksın.
TABıı ki,
Yani şimdi EHHHHH.
Bunu HıEEEÇ tartışmaya gerek yok.
Popun.
TAR-TIş-MA-SIZ.
Kralıdır! Yanibuböyle!
BÖYLE.”
şimdi böyle basit, böyle genel bir cümle için bu kadar vurguya, bu kadar “es”li konuşmaya ve tahmin edersiniz, el kol hareketine gerek yok, değil mi...
Bu “Ali topu tut” gibi bir cümleyi bile şekilden şekle girerek kuran adamların bir diğer ortak özellikleri de her cümleyi “-dir, -dır” eki ile bitirmeleri.
“Ek fiilsiz çıkmam abi” diyenler yani.
Çok biliyorlar her şeyi.
Bu can sıkıntımızı da başka bir örnekle pekiştirelim: Alaska çok sıcak bir memlekettir (adam o kadar emin!)... Sizi son derece itici buluyor, öpücüklerimi yolluyorum.
Loca muhabbetinden çok sıkıldım! Ya eskiden loca-moca yoktu, yani vardı da böyle “Locada oturmazsam ölürüm” durumları yoktu, bu sene ne oldu? Yakında bir takım ünlüler localara mutfak-tuvalet yaptırır, yardımcılarını yanlarında getirirlerse şaşmam.
Eda Taşpınar ve Ivana Sert’ten sıkılmaktan sıkıldım! Birilerini “İkonc... Ed... Ivan...” derken yakalarsam söyleyeceklerini tamamlamalarına izin vermiyorum, hemen önlemimi alıyorum. Kulaklarımı ellerimle kapayıp, gözlerimi yumup LAYLAYLAYLAAY SİZİ DUYMUYORUM LALALALAA diye bağırıyorum...
Sizi duyamıyorum!
Türk Hava Yolları’nın telefon hatlarında bu aralar cozurtu, kesinti, breykbreyk, ne ararsan var.
Konuşabilene aşk olsun!
Geçenlerde bir sefer saati öğrenmek için üç gün boyunca arayıp durdum.
Tek duyabildigim sadece günde üç sefer yaptıklarıydı.
ınternetten aktarmalı uçuşlara da bakmayı beceremedim, telefona tabiyim!
Sorun sadece bende değil, karşımdaki operatör de beni duymuyor...
En son daralıp “Houston, we have a problem” dedim, “Sizi anlıyorum” diye karşılık verdi.
şaka değil, ciddi!
Sevgili THY çalışanları camdan dışarı iyi bakınız.
Eğer bir güvercin görürseniz onu içeri alınız!
Sorularımı size öyle yollayacağım.
Sefer saatlerini yazınız, kağıdı ayağına bağlayınız, sonra da onu bana geri postalayınız!
Paylaş