Kızımın diploma törenini bahane edip gittiğim Amerika’da bu kez yeme-içme ağırlıklı keşifler yaptım. Geçen hafta Maine Eyaleti’nde ıstakoz peşindeki koşuşturmamı anlatmıştım. Bu hafta ise New York’taki lezzet duraklarından söz edeceğim.
"Dünya Istakoz Başkenti" Maine’e yaptığım geziyi şiddetli yağmur yüzünden yarıda kesip New York’a döndüğümde, okulunu bitiren kızımın eşyalarının toparlanması, taşınacağı yeni evin temizlenmesi gibi zorlu işlerin büyük bir bölümünün tamamlandığını görüp sevindim. Eşim ve kızım, bu "hay huy" arasında bir de New York’taki lezzet keşifleri için çalışma yapmışlar, listeleri hazırlamışlar, rezervasyonları yaptırmışlardı. Yeri gelmişken söyleyeyim; New York’ta özellikle hafta sonları iyi restoranlarda yer bulmak imkansızdır. Birkaç gün önceden mutlaka yer ayırtmanız gerekir.
New York’ta dünyanın tüm tatlarını bulmanız mümkün. Örneğin, "Küçük Atina" da denen Astoria’da, işkembe çorbasını, yaprak sarmasını, çeşit çeşit bildik mezeleri, Brooklyn’de Musevi mutfağını, Flushing’te Güney Amerika yemeklerini, Chinatown’da Uzakdoğu mutfağının en lezzetli örneklerini ve otantik Çin lokantalarını, Midtown’da ünlü Japon şeflerin hazırladığı Japon yemeklerini, başta Little Italy olmak üzere Greenwich Village ve tüm Manhattan’da İtalyan’ın sofistike lezzetlerini, yukarı doğu yakasında Fransız lokantalarını, bistrolarını, kentin çeşitli semtlerinde Türk, İrlanda, Avrupa, Afgan, Ortadoğu, Hint, Karayip, Afrika, Rus ve aklınıza gelecek tüm ülke yemeklerini yiyebileceğiniz restoranları bulabilirsiniz.
New York’taki şarküterilerin, beni nasıl baştan çıkarttığını anlatmaya yarayacak kelimeleri bulmakta çok zorlanacağımı sanıyorum. Bunların arasında Broadway Caddesi üstündeki "Dean and Deluca"nın yeri en baş köşede. Dünyanın en lezzetli peynirlerini, şarküteri ürünlerini, ekmeklerini, baharatlarını, etlerini, sebzelerini, hazır yemeklerini burada bulmak mümkün. Lezzet satıcıları arasında Gourmet Garage’ı (453 Broome St.) saymadan geçmek olmaz. Bu küçük dükkanda da her şeyin en tazesi ve lezzetlisi müşteriye sunuluyor. Greenwich Village’teki Balducci’s (424 Ave. of the America), New York şarküterileri arasında bir klasiktir. Yiyecekler, burada bir sanat eseri görüntüsüne bürünür.
Union Square’de kurulan "Green Market", dolaşmayı sevdiğim pazar yerlerinin arasında yer alır. Burada kurulan tezgahlarda, kuzeydeki bahçelerde yetişen taze sebzeler sergilenir. Bir başka önemli şarküteri de Zabar’s’tır (2245 Broadway). Burada her gün iğne atsan yere düşmez türünden bir kalabalık vardır.
EN LEZZETLİ PİZZA
Chelsea Market’teki manav ve şarküteri dükkanları da, insanın ağzını sulandıracak lezzetler sunarlar. Eğer şarap dünyasının içinde bir yolculuk yapmak isterseniz mutlaka Sherry-Lehman (679 Madison Ave.) adlı dükkana gitmelisiniz. Aradığınız her şarabı veya kesenize uygun kaliteli şarapları buradan temin edebilirsiniz. Eğer baharata düşkünseniz, öncelikle Angelica’s Herbs and Spices’a (147 1st. Ave.) uğramanızı öneririm. Burada raflara dizilmiş kavanozlarda tam 2000 çeşit baharat sergileniyor. Diğer bir ünlü baharatçı da Aphrodisia (264 Bleecker St.). Burada da dünyanın dört bir yanından gelmiş yüzlerce çeşit baharatı bulmak mümkün.
Eğer benim gibi peynir düşkünüyseniz, Murray’s (254 Bleecker St.) tam aradığınız adres. Dünyanın en lezzetli peynirlerinin sergilendiği raflar, insanın ağzını sulandırıyor. Kıymetli peynirler ise ısısı ve nemi ayarlanmış özel cam bölmelerde saklanıyor.
New York’ta en önemli keşiflerimden biri, Brooklyn semtindeki "Dominick At Di Fara" (1424 Ave. J, Brooklyn) adlı pizzacı oldu. Domenico deMarco 70 yaşında bir İtalyan. Dükkan ve dükkandaki tüm alet edavat da kendisiyle aynı yaşta. Dükkan, mutfak bölümü dahil 40 metrekare civarında. 6 küçük masası var. Duvarlar ise Domenico deMarco hakkında çıkan dergi ve gazete yazılarıyla dolu. Hemen hemen bütün büyük dergiler ve gazeteler Dominick At Di Fara’yı, çeşitli yıllarda New York’un en iyi pizzacısı seçmişler.
Yaşlı pizzacının yardımcısı yok. Her şeyi kendisi yapıyor. Hamuru açıyor, üstüne malzemeleri yerleştiriyor, fırına koyuyor, dilimliyor, müşteriye servis yapıyor, hesabı alıyor. Durum böyle olunca tezgahın başında uzun süre beklemek zorunda kalıyorsunuz. Ama görüntü o kadar oyalayıcı ki, vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Ben, eşimin ve kızımın tüm karşı çıkmalarına kulaklarımı tıkayıp, özel domates sosu ve peynirle yapılmış büyük bir pizza ısmarladım. Ortası incecik, kenarları kabarık kıtır kıtır pişmiş olan pizza öylesine lezzetliydi ki, kısa bir sürede silip süpürdük. Bugüne kadar böylesine lezzetli bir pizza yemediğimi söyleyebilirim.
BAR VE RESTORANLAR
New York’ta gerek akşamüstü gerekse yemek sonrası içkisi için birçok Amerikan bara gittim. Bunlardan size önereceklerimin başında The Modern’in (9 W. 53rd St.) barı geliyor. The Modern, Modern Sanatlar Müzesi’nin (MoMA) restoranı. Burada, sergideki gibi mutfakta da modern tatlar sunuluyor. Ama benim önerim, sergide yorulan ayaklarınızı ve zihninizi dinlendirmek için restoranın girişindeki barda soluklanmanız. Barın 16 metrelik mermer bir tezgahı var. Duvarlar ise çeşitli içkilerle dolu cam raflarla çevrelenmiş. Rafların bir bölümü ise şarap kavına dönüştürülmüş. Eğer şık bir barda içkinizi yudumlamak hoşunuza giderse, burası doğru bir adres. Yemek sonrası gidilecek bar için de Brandy Library’i (25 N. Moore St. TriBeCa) öneririm. Bu barda dünyada üretilen tüm viskileri, konyakları bulmak mümkün.
New York’ta en keyif alarak yemek yediğim mekan Nobu (105 Hudson St. TriBeCa) oldu. Ünlü Japon şef Nobuyuki Matsuhisa’nın ünlü aktör Robert De Niro ile ortaklaşa kurduğu bu restoran, modernize edilmiş Japon mutfağından çok lezzetli örnekler sunuyor. Nobu’da yemek yiyebilmek için, neredeyse bir ay önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Biz, çat kapı gittik ve mucize kabilinden yer bulduk. Mimar David Rockwell’in, Japon kırsal kesim yapılarını anımsatan dokunuşlarıyla oluşmuş yemek salonunda, Japonya’nın geleneksel sadeliğini izlemek mümkün. Nobu’nun suşilerinin ve saşimelerinin lezzeti dillere destan. Ben mönüden seçim yapmak yerine garsonun önerilerine uymayı tercih ettim.
Önce fenerbalığı pate, ardından miso soslu siyah morina balığı yedim. İkisinin tadı da anlatılacak gibi değildi. Damağımdaki tatlar silinmesin diye, bir süre bardağımdaki sıcak sakeyi içmedim. Eğer Nobu’da yer bulamazsanız, şansınızı hemen yan taraftaki NextDoor Nobu’da deneyebilirsiniz. Aynı mönünün sunulduğu bu restoranda rezervasyon yapılmıyor. Gidip isminizi ve cep telefonunuzu yazdırıyorsunuz. Sonra komşu bara geçip, sıranızın gelmesini bekliyorsunuz.
ETİN GERÇEK LEZZETİ
Eğer ete meraklıysanız size BLT Steak’i (106 E. 56th St.) önereceğim. Bir çatal darbesiyle dağılacak kadar yumuşak olan etler, gerçek lezzeti örten soslara bulanmadan servis ediliyor. Restoranda genellikle mısır ile beslenmiş özel Angus sığırının etleri kullanılıyor. Eğer etleri beklerken başlangıç ısmarlamaya niyetlenirseniz, Port şarabından yapılmış jöle ile kaplanmış kaz ciğerini ve yanında şalgam ve tere ile servis edilen fırınlanmış keçi peynirini öneririm.
Bir başka keşfim de "Davidburke and Donatella" (133 E. 61st St.) adlı restoran oldu. Eski bir New York evinin restorasyonu sonucu ortaya çıkan bu modern mekanda çok lezzetli yemekler yiyebileceğinizden emin olabilirsiniz. Bana sorarsanız kuşkonmazlı risotto, karamelize edilmiş minik havuçlar ve tarhun eşliğinde "Bronx usulü fileminyonu" öneririm.
Eğer geçmişe bir yolculuk yapıp, koloni dönemini andıran bir ortamda, bir akşam yemeği yemeyi arzularsanız "Le Colonial" iyi bir adres. Üst katındaki barda, tavanda dönen dev vantilatörlerin ürettiği serin rüzgar altında içkinizi yudumlayıp, daha sonra restoranda Vietnam mutfağının en güzel örneklerini tadabilirsiniz.
ÇİN USULÜ ÖRDEK
New York’a giderseniz yolunuz mutlaka Chinatown’a düşecektir. Çin ve San Francisco’daki Çin Mahallesi’nden sonra en çok Çinli’nin yaşadığı bu renkli semtte kendinizi Çin caddelerinde yürüyor sanacaksınız. Burada oturanların büyük çoğunluğu İngilizce bilmez. Dükkanların, mağazaların, işyerlerinin tabelaları Çince’dir. Canal Street’e sıralanmış küçük dükkanlarda ünlü markaların sahteleri satılır. Hediye sorununu burada çok ucuza halletmeniz mümkündür. Ayrıca bu sokaklarda satış yapan seyyar manavlarda, Uzakdoğu’nun tüm sebze ve meyveleri (hem de taze) satılır. Eğer benim gibi Pekin ördeği (nar gibi kızarmış) meraklısıysanız "Pekin Duck House" (28 Mott St.) en iyi adreslerden biridir. Masaya oturduğunuzda size uzatılan mönüyü uzun uzun inceleyip vakit kaybetmemenizi öneririm. Kaçınılmaz olarak Pekin ördeği ısmarlayacağınız için, midenize daha fazla işkence çektirmeyin.
Son önereceğim bir mekan da, Neuo Müze’nin kahvesi Sabrsky (1048 5th Ave.) olacak. Burada ise size elmalı turta yemenizi önereceğim.
New York’ta yeme-içme konusu sayfalara (belki de kitaplara) sığmayacak kadar geniş. Tüm lezzetlerin tadına bakmaya ömür yetmez. Benim size anlattıklarım son gezinin izlenimleri. New York’a giderseniz, verdiğim adreslere mutlaka uğrayın derim. Pişman olmazsınız.