Paylaş
Galataport denen proje uğruna, Karaköy rıhtımı yerle bir edildi. Ne eski görüntü ne de geçmişi anımsatan (duvarlar hariç) iz kaldı. Buna hiçbir ‘İstanbullu’ tepki vermedi. Kimse yıkım makinelerinin önünde durmadı. Düşündüm ki, İstanbul’a sahip çıkacak İstanbullu artık kalmamış. Yani İstanbulluların nesli tükenmiş!
Yerle bir olan rıhtımın yapımına, 1892 Nisan’ında başlanmıştı. Kolera salgını, deprem ve şiddetli kış yüzünden güç bela ilerleyen inşaat, 1900’lü yılların başında sona erdi. Bu yeni rıhtımdan en çok kayıkçı tayfası rahatsız olmuştu. Çünkü o güne kadar gemiler açıkta demirliyor, yolcuları ve yükleri kayıklar kıyıya taşıyordu. Rıhtım yapıldıktan sonra işsiz kalmışlardı.
Kıyı boyunca depolar, binalar, yolcu salonları yapıldı. Karaköy’ün çehresi değişti. Bütün limanların çevresinde olduğu gibi burada da meyhaneler, tektekçiler, gazinolar, lokantalar açıldı. Yandan çarklı yolcu vapurları, İstanbul’un dört bir yanından buraya yolcu taşıdılar.
Bu yolcular arasında ünlü yazarlarımız Abdülhak Şinasi Hisar ile Ahmet Haşim de vardı. Öylesine neşeli sohbetlerin içinde bulunurlardı ki, hep son vapura kalırlardı. Şimdi alaşağı edilen rıhtım sayesinde kentin bu bölgesine yaşam akmış, İstanbul’un çehresi değişmişti.
Şehrin Geleneksel Restoranlarına İndirimli Gitmek için Tıkla:
Rıhtımda, tavanı çini döşemeli, görkemli bir yolcu salonu vardı ama lokantası yoktu. 1940’lı yılların başında, o yılların ünlü mimarı Prof. Dr. Rebii Gordon’un çizimleriyle, salonun üst katına çok güzel bir lokanta yapıldı. Adı Liman Lokantası oldu. Masalara kolalı, beyaz keten örtüler örtüldü. Gümüş çatal, kaşık ve bıçaklar, porselen tabaklar yerini aldı.
GARSONLUK BABADAN OĞULA MİRAS GİBİYDİ
Lokantanın ilk işletmecisi, Şebinkarahisarlı Hüseyin Bey’di. Garsonların tümü de aynı kasabadandı ama işlerini en iyi bilenler arasından seçilmişlerdi. Derken meslek lokantada babadan oğula geçmeye başladı, çok kıymetli bir miras haline geldi. Lokanta aynı zamanda yolcu gemilerine aşçı ve garson yetiştiren bir okul gibiydi. Burada yetişenler Akdeniz’i boydan boya dolaşan gemilerde görevlendirilirdi.
1953’te işletmeyi, Galatasaraylı futbolcu ‘Leblebi Mehmet’ devraldı. Ufak tefek olduğu için seyirciler ona ‘Leblebi’ lakabını takmışlardı. O da Pınar olan soyadını Leblebici olarak değiştirdi. Çok iyi bir oyuncuydu. 16 yaşında milli takıma seçildi. 1925 yılında, Galatasaray’ın Vefa ile yaptığı ve 20-0 biten maçın tam 14 golünü atarak, bugüne kadar kırılmayan bir rekora sahip oldu. Taksim Belediye Gazinosu’nu da işleten Leblebi Mehmet, bir süre ‘Gazinocular Kralı’ olarak nam saldı.
Lokantanın müthiş bir manzarası vardı. Haliç’in girişinden Kız Kulesi’ne kadar geniş bir görüntüye sahipti. Bugünkü gibi yoğun bir deniz trafiği olmadığı, dev yolcu gemileri yanaşmadığı için manzara hiç kesilmiyordu. Onun için pencere kenarındaki masalarda yer bulmak çok zordu. Ya günler öncesinden rezervasyon yaptıracaktınız ya da garsonlarla yakın dostluğunuz olacaktı.
1950-60 yılları arasında lokanta, Demokrat Parti milletvekillerinin karargâhı haline geldi. O yıllarda Karaköy, Galata, Bankalar Caddesi ve Perşembe Pazarı’nın oluşturduğu alan İstanbul’un iş merkezi haline gelmişti. Tüccarlar ve işadamları yemeklerini mutlaka Liman Lokantası’nda yer, politikacılarla buluşup sorunlarına çözüm ararlardı.
Yemek servisi öğlenleri yapılırdı. 12.00’de başlar, çoğunlukla akşamüstüne sarkardı. Çünkü bir yandan piyanodan yayılan nağmeler, bir yandan tokuşturulan rakı kadehleri, sohbetlerin uzamasına neden olurdu. Akşamları düğün gibi özel günler düzenlenirdi. O zamanlar Liman Lokantası’nda evlenmek bir ayrıcalıktı.
DİLLERE DESTAN PATLICANLI PİLAV
Mönü Türk Mutfağı’nı yansıtırdı. Şehriyeli pilavla servis edilen kuzu incik, enginar dolması, kremalı mercimek çorbası, su böreği, sütlü tatlılar... Hepsi parmakları yedirtecek kadar lezzetliydi. Hele patlıcanlı pilavı dillere destandı. Müşteriler gitmeden önce telefonla ayırtırdı.
Ben bu lokantayla ilk gençlik yıllarımda tanıştım. Babam öğle yemeğinde bir arkadaşıyla buluşacaktı. Ben de peşlerine takıldım. En şık kıyafetimi giydiğimi ve saçımı biryantinle taradığımı hatırlıyorum. Ne yediğim aklımda kalmamış. Babam arkadaşıyla rakısını yudumlarken ben manzaraya dalıp gidiyordum.
Bir kere de sonraki yıllarda gittim. Lezzetli bir lüfer ve kazandibi ile damağımı şenlendirdim. Bu kez ben de bir-iki duble içecek yaştaydım.
ÖNEMLİ BİR SİMGE
Liman Lokantası, 1994’te kapılarını kapattı. Bazı girişimciler yeni denemeler yapsalar da mekânın eski havasını yakalayamadılar.
Galataport, işte böylesine önemli bir simgeyi, İstanbul görüntüsünden silip attı. Hem de İstanbul’u korumakla görevli olan ‘Koruma Kurulu’nun onayıyla.
Paylaş