Bu hafta Almanya’nın başkenti Berlin’e gidiyoruz. Sevdiğim kentler listesinin üst sıralarında yer alan Berlin, genç nüfusu, enerjisi, projeleri, müzeleri, hareketli yaşamı, festivalleri ile dünyanın başkenti olmaya hazırlanıyor.
Atlas yazarı Oktay Uludağ sizi Avrupa’nın bu genç kentinde köşe bucak dolaştıracak.
"Berlin’i diğer kentlere tercih etmemin tek bir sebebi var; sürekli değişmesi" diyor Berlinli oyun yazarı Bertolt Brecht. Bugünün Berlin’ini görünce ne kadar haklı olduğu yeniden ortaya çıkıyor. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından dağılan Prusya İmparatorluğu’nun yıkık başkenti Berlin, 1920’lerde Weimar Cumhuriyeti’nin zengin başkentine dönüşmüştü. Sonra Hitler döneminin başkenti oldu; İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yine yıkık bir kentti. Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılan kentin doğusu Demokratik Almanya’nın başkentiydi; Batı Berlin ise Fransız, İngiliz ve Amerikan güçlerine ait bir ada kent. Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılışı yepyeni bir Berlin’in de doğum günü oldu.
Tarihinde dördüncü kez başkent olan Berlin’de bugün, Almanya ve Avrupa geleceğinin bir provası yapılıyor. İki Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 17 yıl geçti; bu sürede 1 milyon 700 bin kişi Berlin’i terk etmiş, 1 milyon 800 bin kişi de Berlinli olmuş. Nüfusu yaklaşık 3 buçuk milyonu bulan Berlin’de toplumsal panoramanın ne kadar değiştiğini bu sayılar açık ediyor.
Berlin nüfusu Paris nüfusundan üç kat daha genç. Kentin bugünü ve geleceğinde bu gençliğin enerjisi, yeni fikirler, projeler hissediliyor. Berlin bu yönüyle oldukça hareketli ve eğlenceli. Öğrenciler ve sanatçılar yeni bir Berlin ruhu yaratmış durumda. Dünyanın büyük kentleri New York, Paris ya da Londra’da; Berlin’deki gibi sayısı 175’i geçen müze ya da 400’ün üzerinde sanat galerisi göremezsiniz. Günlük hayatta da sanatın getirdiği özgür hava hissediliyor. Sokaktaki ya da sabaha kadar süren eğlenceleriyle ünlü avangart mekanlardaki gençler rahat, giyimleri birbirine benziyor, zengin ya da fakir öğrenci ya da sanatçı ayırt etmek zor.
MÜZELER KENTİ
Berlin’i sadece öğrenci ve sanatçı kenti gibi anlamak büyük hata olur; o bir dünya başkenti olmak için çabalıyor. Her şeyden önce Almanya’nın başkenti olarak tüm bakanlıklara ev sahipliği yapıyor. Ama aklınıza Ankara’daki gibi bürokratik bir hava, konvoylar, korumalar gelmesin. Kafelerde bakanlarla karşılaşabilir, hatta Cumhurbaşkanı Horst Köhler’i markette alışveriş yaparken görebilirsiniz.
Berlin’de kentin tarihi merkezi Mitte gezinizin başlangıç noktası olacak. Burası kent ikiye bölündüğü zaman Doğu Almanya’nın kontrolündeydi. Alexander Meydanı ve tüm kenti görebileceğiniz Berlin’in en yüksek binası Fernsehturm görülmeye değer. Boyu 368 metre olan kulenin cam gözetleme alanı 360 derecelik bir Berlin panoraması sunuyor. Alexander Meydanı’ndan Karl-Liebknecht Caddesi’ni geçince, Unter den Linden Bulvarı’na (Ihlamurlar Altında) ulaşırsınız. Bu caddenin iki tarafı da tarihi yapılarla bezeli. Cadde kentin simgesi Brandenburg Kapısı’nda sonlanıyor. Kapının batısında meclis binası Reichstag, cam kubbesiyle ünlü ve ziyarete açık.
Unter den Linden’de sağ koldan ilerleyince bir süre sonra Berlin Katedrali’ni görürsünüz. Katedralin arkasında, içinde Bergama Müzesi’nin de bulunduğu Berlin Müze Adası’nı ziyaret edebilirsiniz. Toplam beş müzenin bulunduğu, Spree Nehri’nin kolları arasında kalan bu adacık UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alındı. Müze Giriş Kartı "SchauLUST - MuseenBERLIN" ile içinde dünyaca ünlü yapılar, resmi müzeler, Prusya Kültür Eserleri, Bergama Müzesi, Resim Galerisi’nin de bulunduğu Berlin’deki 70’ten fazla müze ve sergiyi birbirini izleyen üç günde 19 Euro’ya gezebilirsiniz.
Mitte bölgesinin alışveriş merkezi Friedrichstrasse. Caddenin başlangıcında bugün artık turistik bir ziyaret noktası haline gelen Checkpoint Charlie bulunuyor. Burası İkinci Dünya Savaşı döneminde Amerikan ve Sovyet sektörleri arasındaki sınır kontrol noktasıydı. Bugün modern iş merkezleriyle çevrili Potsdam Meydanı iki Almanya’nın buluşma noktası olarak inşa edildi ve yeni Berlin’in simge meydanı.
Potsdam Meydanı’ndan otobüsle 10 dakikada Batı Berlin’in merkezi Kurfürstendamm’a ulaşabilirsiniz. Bu cadde üzerindeki Kaiser Wilhelm Gedaechtnis Kilisesi, İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılan ve onarılmayan kulesiyle ziyarete açık önemli bir müze. Ülkenin en büyük hayvanat bahçesi de kilisenin karşısında bulunuyor.
Berlin Duvarı’nın 1316 metrelik bölümü Doğu Bölümü Galeri’si, Ostbahnhof tren garı yakınlarında görülebiliyor. Bunun dışında Potsdam Meydanı ve kentin çeşitli yerlerinde duvar kalıntılarına rastlayabilirsiniz. Mitte’nin bitişiğindeki Kreuzberg ve Doğu Berlin sınırındaki Prenzlauer Berg semtleri, kentin bohem mekánlarını barındırıyor. Mitte’deki Hackeschen Höfe’de canlı gece hayatıyla ünlü. Kentin güneyindeki Charlottenburg Sarayı ve parkı ilkbahar ve yaz aylarında Berlinlilerin buluşma noktası. Berlin’in Potsdam sınırındaki Wannsee Gölü ve çevresi yazın çok hareketli. Berlin’i çevreleyen 180 kilometrelik Spree Nehri ve kolları üzerinde yapılan tekne turlarıyla da kenti su üzerinden keşfedebilirsiniz.
Berlin’de A, B ve C olmak üzere kenti saran çok geniş metro hattı var. Tek yön bir saatlik bilet 2.10 Euro. Üç bölgede geçerli haftalık kart da 35 Euro civarında. Ayrıca kent içinde ring seferler yapan otobüs ve tramvay hatları da mevcut. Berlin Welcome Card ise tüm ulaşım araçlarında ücretsiz ulaşım sağlıyor ve birçok turistik merkeze girişlerde yüzde 50 indirim yapılıyor. 48 saatlik geçerli kartın fiyatı 16.50 Euro, 72 saatlik kart ise 21.50 Euro.
Berlin’de konaklama seçenekleri fazla. Kreuzberg, Mitte ve Charlottenburg semtleri renkli kent hayatına yakın merkezler hem her bütçeye uygun konaklama seçenekleri mevcut. Turizm ofisinin web sitesinden rezervasyon yaptırabiliyorsunuz.
Film festivali ve ünlüler
Şubat ayındaki Berlinale (film festivali) zamanı gelirseniz, Nathalie Portman’la Kreuzberg Oranienburger Strasse’nin avangart butiklerinde alışveriş yapabilir, kucağında bebeğiyle Angelina Jolie bir köşeden karşınıza çıkabilir. Matt Damon’dan George Clooney’e, Johnny Depp’ten Brad Pitt’e birçok ünlü için Berlin dünyanın belki de en rahat yeri. Çünkü sokaklarda paparazziler olmadan dolaşabiliyorlar, kimse üzerlerine atlamıyor, sabaha kadar süren Berlin eğlencelerine herkes gibi kendilerini bırakabiliyorlar.