Paylaş
Geçmiş yıllarda yüksek tirajlı bulvar gazetelerinde köşesi vardı. “Alman fizikçi” kimliği altında astroloji, astronomi, tıp gibi konularda yazılar yazardı. Alman adıyla uydurduğu özgeçmişinde “bilim adamı, araştırmacı, düşünür, mucit, yazar ve gazeteci” olduğu da yazılı.
Kara delikler, Kaf dağı cinleri, Hızır tezkireleri, kuantum fiziği gibi konularda kitapları var. Bu kitapları sayesinde İslam dinine ve bilime ilgi duyan insanlar arasında kendine bir yer edindi. (Cinler üzerine kitap yazmasına bakınca birisini daha hatırladım ama şimdi lafı karıştırmanın gereği yok.)
Aiberg ya da Ayberk, Hızır ile görüştükten sonra kendisine iyiliklerinde yardım eden, kötülüklerden koruyan ve 2300 yılından günümüze gelmiş Bay J (Hayır, Virgin radyodaki dj değil) adlı hayali yaratığın yardımcısı olmuş. Bunu bazı insanlara anlatmış, onlar da inanıp aralarında para toplayarak Bay J’nin masrafları ve maaşının ödenmesi için Aiberg’e yardımcı olmuşlar. Bu yolla 128 bin 870 lira toplanmış!
Sonunda uyananlar olmuş, iş adliyeye intikal etmiş. Ayberk, “dini inanç ve duyguları sömürerek nitelikli dolandırıcılık” suçundan hapis ve para cezası istemiyle yargılanmış. Sonra “Dolandırılanlar şikâyetçi olmadı” denilerek suçu “yardım toplama suçuna muhalefet etme kabahati” olarak değerlendirilmiş.
Yargıtay bu kararı bozmuş. “hilenin nitelikli bir yalan olduğuna” dikkat çekerek “dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlendiği ve bunun da ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiğine” karar vermiş!
Gazetede yayımlanan bu haberi okuyunca adalet sistemimizin çifte standartlılığına olan hayranlığım bir kez daha arttı.
Demek ki “dini duyguları istismar ederek para toplamak” nitelikli dolandırıcılıkmış!
Serbest bilinç akışım beni Deniz Feneri e. V. davasına kadar götürdü. Aynı dine inanan, başka insanların dini duygularını istismar ederek, Alman mahkemesinin deyimiyle “asrın dolandırıcılığını” yaparak milyonlarca Euro’yu yok edenleri yargılayacak mahkeme bile bulunamadı henüz!
Bunlara “nitelikli dolandırıcılık” davası açan savcıların başına gelenler de pişmiş tavuğun başına gelmiş değil!
“Devletlerarası casusluk yapan, füze sistemlerine hâkim olan cinlerden” söz ederek kendisine cemaat kuranlar ise bu dönemde en çok itibar görenler!
Ne diyeyim? Yaşasın Türk adaleti!
Bağımsız yargıya bak
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sıfatıyla yürütmenin başı olduğunu biliyoruz.
Kendisi aynı zamanda AKP’nin tek seçicisi olarak milletvekillerini de seçtiği ve sözünden çıkanın gözünün yaşına bakmadığı için “yasamanın da başı” sayılır.
Cemil Çiçek alınmasın ama onunki TBMM’nin temsili başkanlığından ibaret. Recep Tayyip Erdoğan’ınki ise bir “yasama reisliği”. Onun istediği kanun çıkar, istemediği çıkmaz, bu kadar basit ve bu nedenle de yasama organının da başı sayılır.
Dün gazetelere bakarken gördüm ki bu sıfatlarına bir de “yargı başkanlığı” eklenmiş!
Tabii sıfatları Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı, Sayıştay Başkanı olan kişiler var, bu saygın görevleri yürütüyorlar ama Erdoğan’ınki sanki daha gerçek bir başkanlıkmış gibi.
Bakın ne diyor: “BDP’liler kendilerine çok daha rahat yer arıyorlarsa Kandil’e gitsinler. Yargıya zaten gerekenleri söyledik, gereğini yapıyor!”
BDP’lilerin dokunulmazlıklarını TBMM’de kaldırmaya hazırlanıyor biliyoruz ama yargı ile görüşüp, “gerekenleri” söylemesinin ardından, yargının da “gereğini yapması” Erdoğan’ın gücünün yeni bir aşaması!
Yasama onda, yürütme onda, yargı onda!
Sadece merak ettiğim şu: “Yargıya gerekenleri söyledik, gereğini yapıyor” dediği kimler acaba?
HSYK mı, yüksek yargı organlarının başındaki yargıçlar mı, yoksa Ankara’daki “mutemet” bir savcı mı?
Başbakan’dan emir alıp gereğini yapmak için harekete geçen “bağımsız yargı” üyesi kim?
Harekete geçen savcıyı kim tutar!
BUGÜN “adalet sistemimize takmış gibi” oldum ama kimse kusura bakmasın, bunun sorumlusu ben değilim.
Dün gazetelerde bir haber okudum, gülmekten yere düşecektim!
Haber şu: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, hâkim ve savcılar için yapılan sınavın kopya şüphesi ile iptal edilmesi üzerine harekete geçmiş!
Gerçi olayın ortaya çıkmasının üzerinden dört ay geçmiş, ÖSYM’den beklenen belgeler gelmemiş, daha ortada ifadesi alınan herhangi bir kişi bile yokmuş ama “hareket” başlamış!
Biliyorsunuz aynı savcılık, KPSS sorularını çalıp, dağıtan çeteyi de iki yılı geçkin bir zamandır takip ediyor!
Sınavda kopya çektiğinden kuşkulanılanların hepsinin ifadelerinin alınması bile tamamlanmış değil.
Gazetelerin “Savcılık harekete geçti” sözü bir tür “zahiri hareket”i tanımlıyor olmalı. Kuantum fiziği ile açıklanabilir mi, ben bilmem İsmet bilir.
Bakalım bu “devinimin” sonu nereye varacak? Merakla bekleyeceğim.
Paylaş