ÇEVRE Bakanı’nın, elinde bir ses ölçüm cihazıyla, gazetecilere gösteri yapmak amacıyla bir tekneye binip, Boğaz’daki gece kulüplerinin önünde ses ölçümü yapmasını eleştirmiştim.
Bürokraside önemli görevlerde bulunmuş bir arkadaşım, bakana haksızlık ettiğimi, Boğaz’daki müzik gürültüsünün de mücadele edilmesi gereken bir kirlilik olduğunu söyledi.
Elbette öyle, buna kuşku yok.
Ama İstanbul’daki "gürültü kirliliği" sadece Boğaz’daki üç-dört gece kulübünden yayılan müzik sesinden ibaret de değil.
Bu kentin ortasından iki tane otoyol geçiyor. Bağlantı yollarıyla birlikte yüzlerce kilometre tutan otoyollar bunlar.
Hastanelerin, okulların, yerleşim yerlerinin önünden geçiyor. Çıkan gürültü, 24 saat kesilmiyor ama bunu kendisine dert edinip, mücadele eden bir Çevre Bakanı da bugüne kadar göremedik.
Kentin hiç olmazsa böyle hassas yerlerine neden ses duvarı konulmuyor, bunu da bilemiyoruz.
Camilerin "namaz vaktini duyurma" amacının çok ötesine çıkan, hoparlörlerini sonuna kadar açmalarına ses çıkaranı da görmedim.
Örnekleri artırabilmek çok kolay!
Karşı olduğum şey ucuz politikacılıktır. "Gürültü kaynakları" arasında politik kaygılarla ayrımcılık yapmaktır, popülizmdir.
Gençler için yeni bir meslek alternatifi
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, bugün Çin’e resmi bir ziyarete gidiyor.
Bu, 15 yıldır Türkiye’den Çin’e yapılmış en büyük resmi gezi.
Çin, hızlı ekonomik büyümesi ile bugün dünyanın en önemli ülkelerinden biri. Belki henüz ABD gibi süper bir güç olma olanağına sahip değil, ama işaretler yakın bir gelecekte Çin’in daha çok dikkate alınması gereken bir ülke olduğunu gösteriyor.
Çin ile dış ticaret açığımız 14 milyar dolara varmış durumda. 10’a yakın "dev" sayılabilecek Çin firması Türkiye’de faaliyet gösteriyor.
Bu yıl üniversiteye girecek gençlere bu nedenle bir alternatif olarak Okan Üniversitesi’nin Çince Mütercimlik Tercümanlık Bölümü’nü öneriyorum.
Okan Üniversitesi, 2005 yılında Çince Mütercimlik Tercümanlık bölümünü hizmete sokmuştu.
Bu okuldan mezun olacak gençlerin, geleceğin ticaret devi olan Çin ile ilişkilerimizde oynayacağı rolün önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Okan Üniversitesi, Beijing ve Şanghay üniversiteleri ile işbirliği içinde ve bu yıl da Konfüçyüs Enstitüsü’nü kuruyor.
Bu vesileyle Okan Üniversitesi’nin Rusça ve Çincenin yanı sıra bu yıl Arapça Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü hizmete sokarak, Türkiye’de uzun süredir ihmal edilen bir işe el attığını da belirteyim.
Üniversitelerimizden mezun olan gençlerin iş bulma sıkıntılarından söz ediyoruz hep.
Ama görev biraz da üniversitelere düşüyor. Biraz yaratıcılık, biraz dünyadaki gelişmeleri daha yakından takip etmek, gençlere sunulabilecek alternatif meslekler yaratmak için önemli bir fark yaratıyor.
İçki üreticisini cezalandırma politikası
ALKOLLÜ içki üreticilerini cezalandırarak, iş yapamaz hale getirmek, hükümetin yeni politikası haline dönüşmüş durumda.
Böylece çok istedikleri "içki içme yasağını" uygulamak için suyun en başına gidiyorlar.
İnternet üzerinden yapılan içki satışlarına 3 yıl hapis cezası verilmesini isteyen kanun tasarısı şu anda TBMM’de.
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu’nun aldığı son reklam yasakları kararı da bunun üzerine tuz biber ekiyor.
Türkiye böylece "çocukları koruyalım" gerekçesi altında yavaş yavaş içki yasağına alıştırılıyor.
Alkolün aşırı tüketiminin zararlarını hepimiz biliyoruz.
Devletin görevi, toplumu bu yasaklara karşı uyarmak, gençlerin alkol ile erken yaşlarda tanışmalarını engellemektir.
Bu da genel ve yaygın bir yasak ile değil, eğitim yoluyla, kamuoyu oluşturma yoluyla yerine getirilmesi gereken bir görev.
Üstelik giderek fakirleşen çiftçiyi, içki gibi katma değeri yüksek ürünlere yöneltmek, şarap, rakı, likör gibi ürünlerin ihracatını teşvik edici önlemler almak gerekiyor.
Bu gerçekler göz önünde dururken alkollü içkiler ile ilgili bu yasaklamaların tek amacı, Türkiye’yi de İran gibi, Suudi Arabistan gibi bir ülke haline getirmektir.