Ve tartışmalar dönüp dolaşıp Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in, adaylardan biriyle ilgili olarak söylediklerinin demokratik seçimlere gölge düşürüp düşürmediğinde düğümleniyor.
Bugüne kadar hükümetin yanlış olduğunu düşündüğüm birçok icraatını ve tavrını eleştirdim.
Ama bu kez şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, bütün bu süreç içinde tavırlarını onayladığım az sayıdaki kişiden biri oldu.
Türkiye’de futbol "özerk" bir yapıyla yönetiliyor ama Federasyon icraatlarıyla ilgili olarak ne zaman bir tartışma çıksa herkes dönüp önce hükümete bakıyor. Sadece bu hükümet döneminde değil. Bundan önceki hükümetler döneminde de aynı durum söz konusuydu.
Bugün, "Hükümet Federasyon’a müdahale ediyor, demokratik süreç sakatlanıyor" itirazlarını en çok yapanların, geçmişte milli futbolculara dağıtılan primlerden ve "seçime mafya müdahalesinden" tutun da yurtdışı maçlarına giden heyetlerdeki kişi sayısına kadar her konuda "hükümeti göreve çağırdıklarını" da gayet iyi hatırlıyorum.
O gün "siyasi müdahale" isteyenlerin, bugün "siyasi müdahale var" itirazları yapmalarını anlamakta güçlük çekiyorum.
Öte yandan Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nu "demokratik süreç" olarak görmekte zorlandığımı da belirteyim. Atanmış delegelerle yapılan seçimler ne zamandan beri "demokratik sayılıyor", merak ediyorum.
Şurası çok açık: Genel Kurul’da kim seçilirse seçilsin, bu yönetim uzun ömürlü olamayacak.
Türkiye’de futbolu "dürüstçe oynanan bir oyun" haline getirmek için ciddi bir yapısal dönüşüme ihtiyaç var ve böyle tartışmalı seçimlerle işbaşına gelenlerin bu tür bir dönüşümü gerçekleştirme ihtimalleri olamaz.
Sanıyorum ki şu anda elimizde bu işi başarabilecek tek bir kişi var: Şenes Erzik.
Futbol dünyamızda akıl yeniden egemen olursa, Erzik’li bir yeniden yapılanma dönemi de gelecektir diye düşünüyorum.
Gölgede kalanlara teşekkür yazısı
YILLAR önce yurtdışında yayınlanacak bir Türkçe dergi için Almanya’daki bir dağıtım şirketinin yetkilileri ile görüşürken, Türkiye’de gazete-dergi dağıtım işinin ne kadar gelişmiş olduğunu öğrenme fırsatım olmuştu.
"Biz Türkiye’de sabah dağıtılan gazetenin kaç adet sattığını öğlen saatlerinde öğreniriz, iade oranlarımız da yüzde 10-15’i geçmez" dediğimde bana inanmayan gözlerle baktıklarını iyi hatırlıyorum.
Önceki gün gazete-dergi dağıtım şirketi Yaysat’ın bayileriyle düzenlediği bir toplantıya katıldım.
Toplantıda verilen bilgilerde çok çarpıcı rakamlar vardı.
Yaysat, 25 ulusal, 24 yerel olmak üzere her gün 49 adet gazete dağıtıyor. Dağıtılan dergi sayısı ise daha müthiş: 934 yerli, 700 yabancı olmak üzere toplam 1634 çeşit dergi dağıtımı yapılıyor.
Ülke genelindeki 225 başbayi, ürünlerimizi 27 bin 750 son satıcıya ulaştırıyor. Türkiye’deki bütün illere ve 938 ilçeden, 931’ine yayılmış satıcılara yayın ulaştırabilmek için her gün toplam 136 bin kilometre yol kat ediliyor. Dünyanın çevresini her gün 3,5 kere dönmek anlamına geliyor bu.
1211 araç, her gün 800 ton gazete ve dergi taşıyor. 2005 yılında dağıtılan yıllık gazete adedi 1 milyar 339 milyon, dergi ise 65 milyon 478 bin adet.
Toplantıda bu bilgileri izlerken "gölgede durup ışığı tutana da teşekkür etmeyi unutma" sözünü hatırladım.
Emeklerimizi sizlere zamanında ulaştıran bu isimsiz kahramanlara içten bir teşekkür borçlu olduğumuzu düşündüm.
Prag’da Türkçe vitrin afişleri
BAYRAM tatilinde kaç Türk yurtdışına gitti bilmiyorum ama tatilden dönen arkadaşlarımın anlattıklarına bakılırsa, sayıları hiç de küçümsenecek kadar olmamalı.
Herkes bayram süresince Dubai, Mısır, Fas gibi ülkelerin, Roma, Prag gibi kentlerin "Türk işgali" altında olduğunu anlatıyor.
Bizde "yediğin içtiğin senin olsun, gördüğün güzelleri anlat" geleneği olduğu için her gün bir değişik tatil öyküsü dinliyorum.
Dinlediklerim arasında en ilginci de şuydu: Prag’ın "eski kent" bölgesindeki birçok dükkánın vitrininde Türkçe olarak şöyle yazılıymış: "Kurban Bayramınız kutlu olsun. Kurban Bayramı için özel indirim: Yüzde 30".
Prag’a giden arkadaşım, Çeklerin bu zarif jestinin Türk turistlerce karşılıksız bırakılmadığını da anlattı!