Paylaş
Cumhurbaşkanı galiba tam bilmiyor, Anayasa değişikliği referandumda kabul edilirse, Cumhurbaşkanları istediği kadar yardımcı tayin edebilir, isterse iki tane değil, 10 tane, 20 tane!
Ve eksik söylüyor: Sadece yurtdışına çıktığında değil, herhangi bir nedenle görevini yapamaz hale geldiğinde de yardımcısı, Cumhurbaşkanı’nın bütün yetkilerini kullanabiliyor.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 29 Aralık 2016 tarihinden bu yana hastalık nedeniyle görevini yerine getiremiyor.
Önce hastaneye kaldırıldı, uzun süredir de tedavisi evinde devam ediyor. Bu vesileyle acil şifalar dileyelim.
Kahraman, yeni sistemde Cumhurbaşkanı seçilmiş olsaydı, Türkiye’yi aylardır, seçim ile işbaşına gelmemiş bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı yönetiyor olacaktı.
Gelecekte böyle bir durumla karşılaşmayacağımızı kim garanti edebiliyor?
Rahmetli Turgut Özal, hayatını kaybettiğinde Cumhurbaşkanı idi.
Eğer o gün bu sistem yürürlükte olsaydı, seçime gidilene kadar geçecek 45 günlük sürede, yerine seçim ile işbaşına gelmemiş yardımcısı bakacak, sanki seçimle işbaşına gelmiş gibi yetkilerini kullanacaktı.
Gelecekte, böyle bir durumla karşılaşmayacağımızın garantisi nedir?
Bu Anayasa değişikliğinin en sakat taraflarından biri budur: Seçim ile gelmeyen bir kişinin, seçilmiş Cumhurbaşkanı gibi yetkiler kullanabilmesi!
Bir demokraside böyle bir şey mümkün değildir.
Başkanlık sistemi ile yönetilen bütün demokratik ülkelerde, başkanın yardımcısı da tıpkı başkan gibi seçimle geliyor.
Çünkü demokrasilerde meşruiyetin temellerinden biri de serbest seçimle işbaşına gelmektir. Cumhurbaşkanı yardımcılarının seçimle gelmemesi, gelecekte ülkenin “hanedanlar” tarafından yönetilmesi sonucunu doğurur.
Bakın Azerbaycan’daki Aliyev hanedanına. Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev oğlunu Başbakan yaptı, oğlu İlham Aliyev de Cumhurbaşkanı olduktan sonra karısını Cumhurbaşkanı Başyardımcısı!
Azerbaycan’a mı özeniyoruz?
ADALETİN İŞTE BU TÜRKİYE!
DİLEK Doğan, 18 Ekim 2015 tarihinde, gece geç saatte evini aramak için gelen polis memurlarına, ayakkabıları ile girmemelerini, galoş giymelerini söyleyince, polis memuru Y.M. tarafından göğsünden vurularak öldürülmüştü.
Polis, olaydan sonraki ifadesinde Doğan’ı kendisinin vurmadığını, elinden silahının alınarak ateş edildiğini söylemişti.
Olay sırasında çekilen ancak sonradan polis memurunu kurtarmak kaygısıyla silinen görüntüler, Jandarma Kriminal tarafından kurtarılınca, polisin doğru söylemediğini, Doğan’ın herhangi bir mukavemette bulunmadan öldürüldüğünü ortaya koydu.
Kamera kayıtlarına göre, kameraman polis olay sırasında “Özel Harekât bunu nasıl yapar” da diyor.
Polis memuru Y.M. için “ihmali davranışla adam öldürmek”ten 20 yıldan 26.5 yıla kadar hapis cezası istenen bir iddianame düzenlenmişti.
Ve önceki gün savcılık mütalaasını verdi: Tutuksuz yargılanmakta olan polis memuru Y.M. için “taksirle adam öldürmek”ten 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası verilmesini istedi.
“Taksir” suçu, “Bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” diye tarif ediliyor.
Polis, silahını çekip Doğan’ın göğsüne doğru ateşlerken, savcıya göre öleceğini öngörmemiş demek ki!
Bu olay, artık kanıksadığımız bir tutum: Devlet, suç işleyen memurlarını korumak için elinden geleni yapar, yeter ki kurban “beğenilmeyen” birisi olsun. Solcu, muhalif vs.
Ve bu nedenle de Türkiye’de işkence de bitmez, kötü muamele de, böyle infazlar da.
Türkiye’nin adaleti, sadece güçlüleri korur, ölen öldüğüyle kalır.
SALDIRGANLAR CEZALARINI ÇEKECEK Mİ?
BİLGİ Üniversitesi’nde 8 Mart Kadınlar Günü için kutlama yapan öğrencilere, aralarında üniversitenin öğrencilerinin de bulunduğu 20 kişilik bir güruh bıçaklarla saldırdı, yaralananlar da oldu.
Gazetelerdeki haberlere göre saldırganlardan altısı yakalanmış. Gerisi neden bulunamadı, bu bir soru işareti.
MOBESE kameralarının görüntüleriyle, Reina katliamcısı IŞİD teröristi bile yakalanabildi ama saldırganların büyük bölümü ortada yok.
Yakalanabilen 6 kişi de Emniyet’te ifade verdikten hemen sonra savcılık talimatıyla serbest bırakıldı.
Üniversite, saldırganlar arasında bulunan öğrencileri ile ilişkisini kesecek mi, onu takip edelim.
Bu olay, karşıt grupların ağız dalaşıyla çıkmış değil.
Kadınlar Günü kutlaması yapan genç kızların temel haklarına yönelik planlı bir saldırı var.
Ruhsal sorunları olan bir kadının, türbanlı bir genç kıza karşı giriştiği şiddet eyleminin nasıl üzerine gidildiyse, bu eylemin ve eylemcilerin üzerine de öyle gidilmeli.
Kadınlar Günü vesilesiyle nutuklar atıp bu tür olayları görmezden gelmek olmaz.
SON 24 SAATTE NE OLDU? - HÜRRİYET TV
Paylaş