Paylaş
Vali, ırkçı nefret suçu işlemekle kalmıyor, aynı zamanda bir mülki yönetici olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında açık ayırımcılık yapıyor.
Neler söylediğini daha önce okumuşsunuzdur ama tekrarlayalım ki unutulmasın:
“Mescid-i Aksa’nın içinde savaş rüzgârları estiren o eşkıya kılıklı insanlar Müslümanları katlederken, biz de onların sinagoglarını yapıyoruz. İçimde büyük bir kinle söylüyorum bunu. Biz de onların mezarlıklarının etrafını temizliyor, projelerini kurula gönderiyoruz. Buradaki tadilatı sona gelen sinagog sadece müze olarak tescil edilecek. İçinde bir sergileme, vitrinleme yapılmayacak.”
Trakya Yahudilerine karşı uygulanan ve “furtuna” ismiyle de bilinen etnik temizlik eylemi, Cumhuriyet tarihimizin hâlâ resmi özrü dilenmemiş, utanç sayfalarından biridir.
Aradan geçen 80 yıldan sonra, öyle görünüyor ki kamu yönetimindeki zihniyet hâlâ aynı.
Vali’nin bu konuşmasından sonra İçişleri Bakanı’nın çıkıp, Edirne Valisi’ni hemen görevden almasını beklerdim.
Ama o bırakın bunu yapmayı “Vali yanlış düşünüyor” bile demedi.
Yoksa Bakan Bey de, valisi gibi mi düşünüyor?
Bakanlar Kurulu akıllı olsaydı!
ÇEVRE Bakanı İdris Güllüce, termik santral yapmak için Yırca köyünde 6 bin zeytin ağacının bir gecede kesilip yok edilmesine tepki göstermiş!
Bunu Deniz Zeyrek’in, Bakan ile yaptığı ve Hürriyet’te yayımlanan söyleşisinden öğreniyoruz.
Bakan diyor ki, “Yırca’daki zeytin ağaçlarının kesilmesi meselesi kabul edilecek bir şey değil. Yapan akıllı bir adam olsaydı, boş, zeytin olmayan bir araziyi satın alırdı. 200–300 bin liraya iki tane makine alır, günde 40–50 ağaç taşırdı. 6 ay sürerdi. Zaten ÇED vesaire derken başlaman altı ayı alır.”
Sonra hızını alamıyor, zeytinleri kesenlere basıyor fırçayı: “Nasıl kıydın ona ya!”
Bu sözleri okuyunca tabii ben de kayıtsız kalamadım. Bakan’ın bu tavrıyla gururlandım.
Aslında hızımı alamayıp, yandaş medya gibi davranarak, “Analar ne aslanlar doğuruyor, Dersim için çabuk özür dile ey CHP” bile diyecektim ama sonra vazgeçtim.
Gururlanmış olmamın nedeni hükümetimizin her bir üyesinin parlak bir manevra yeteneğinin olmasıydı.
Her durumdan böyle kolayca sıyırmayı başarabiliyorlar.
Bir tür “zeytinyağı” efekti var duruşlarında, konuşmalarında!
Sanki kendileri işbaşında değilmiş, bu kararları kendileri almamış gibi davranmayı çok iyi başarıyorlar.
Söz konusu zeytinlik arazi o civarda yaşayan köylülere aitti.
Yani termik santralı yapacak olan adamın o arazileri köylülerden satın alması gerekirdi aslında ama buna gerek kalmadan araziye kondu, dozerleriyle de zeytinleri yıktı geçti.
Bunu yapabilmesini sağlayan şey ise Bakanlar Kurulu’nun aldığı bir “zorunlu kamulaştırma kararı” idi!
Sonradan Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan bir Bakanlar Kurulu kararı!
O kararın altında Çevre Bakanı olarak Güllüce’nin imzası da olmalıydı, doğal olarak.
Kim bilir, kendisi o sırada yoktu, yerine vekalet eden bakan arkadaşı onun yerine imzayı basıverdi belki de!
Ama bu durum bile onun sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor!
O Bakanlar Kurulu kararını alan heyetin bir üyesi çünkü.
Ve şimdi çıkmış, “Akıllı bir adam olsaydı, zeytin olmayan boş bir araziyi alırdı” diyor!
İyi de sayın bayım, sizin aklınız neredeydi, koca bir zeytinliği zorunlu olarak kamulaştırıp, termik santral yapması için o adama verirken?
‘Aklına geleni söyler, işi karıştırır’ diye mi?
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, hükümetini kurduktan sonra, başbakan yardımcılarının “görev alanları” da açıklanmıştı.
Buna göre “çözüm sürecinin koordinasyonunu” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yürütecekti.
O açıklama yapıldığında bunun bir sürpriz olduğu yorumlarının yapıldığını hatırlayacaksınız. Çünkü daha önce bu koordinasyonu yürüten Beşir Atalay’dan görevi teslim alan yeni Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan idi.
Ve daha önce başbakan danışmanı sıfatıyla bu süreçte önemli görevleri yerine getirdiği için de çözüm sürecinden onun sorumlu olması bekleniyordu.
Ama onun yerine, daha kısa bir süre önce Akdoğan’a “yeniyetme” diyen Arınç’ın getirilmesi de doğal olarak bu “sürpriz” yorumlarını desteklemişti.
Arınç da daha sonra koordinasyonun kendisinde olduğunu ama asıl yetkinin her zaman Başbakan’da olacağını açıklamıştı.
Son günlerde çözüm süreci ile ilgili gelişmelere bakıyorum ama hiçbir yerinde “koordinatör” Arınç’ı göremiyorum. Onun yerine sahnede yine Yalçın Akdoğan var!
Bu duruma bakınca aklıma şu geliyor:
Davutoğlu, Arınç’ı koordinatör yaptı ama bu konudaki yetkiyi de Akdoğan’a verdi.
Bir tür “maaşa zam, işe son” görüntüsü yani! Acaba bunun sebebi nedir?
Arınç’ın arada bir aklına eseni söyleyip, çözüm sürecini içinden çıkılmaz hale getirebileceği endişesi mi?
Paylaş