Kemal Derviş’in kararını etkileyen yabancı kuruluş
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
KEMAL Derviş’in 2001 yılında yaşadığımız ve erken bir genel seçimle sonuçlanan ekonomik krizi ve o dönemde tanık olduğu siyasi olayları anlattığı kitabı 22 Ocak’ta piyasaya çıkıyor.
Kitabın adı şu: Krizden Çıkış ve Çağdaş Sosyal Demokrasi.
Bugün piyasaya çıkan Tempo Dergisi bu kitaba sekiz sayfasını ayırmış. Dergideki haberi okurken o gerilimli günlere yeniden döndüm.
Erken seçime gidilen süreçte en çok merak edilen konulardan birisi de Kemal Derviş’in, İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan’ın kurdukları partiye girip girmeyeceğiydi.
Sonunda Derviş’in CHP’yi tercih ettiğini biliyoruz. O günlerde bu tercih için neler anlatılmamıştı ki... Askerden gelen telefondan tutun da, Deniz Baykal’ın ikna kabiliyetine kadar bir sürü detay.
Meğerse Derviş’in CHP tercihinin gerisinde Dünya Bankası’nın da çok ciddiye aldığı bir seçim anketi yatıyormuş.
Derviş, kitabında olayı şöyle anlatıyor: "O günlerde bazı yabancı uzman ve kuruluşlar Türkiye’deki seçimin olası sonuçları üzerine araştırmalar yapıyordu. Mesela Dünya Bankası’nın da tahlillerinde dikkat çektiği çarpıcı bir anket önümüzdeydi. Dünya Bankası’nın bu ankete dayalı projeksiyonuna göre, benim YTP’de yer alacağım koşullarda seçimlerde YTP ve CHP’nin her ikisi de baraj altında ve dolayısıyla Meclis dışında kalabilir ve AKP 550 milletvekiliyle Meclis’te yer alabilirdi. Yani bu ciddi bir ihtimal olarak Dünya Bankası’nın atıfta bulunduğu ankette belirtilmişti. Tabii ki bu çok kötü bir durum yaratırdı. Rejim sorunu çıkabilirdi ya da AKP’nin de makul isteğiyle yeniden bir seçime gitmek zorunluluğu doğabilecekti."
Katil, cinayet işlediği yere döner
ABDİ İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca bugünden itibaren sokaklarda, aramızda dolaşacak.
Gazetede foto muhabiri olsam Nişantaşı’ndaki Abdi İpekçi Caddesi’nde "pusuya yatardım". Çünkü "Her katil, eninde sonunda cinayet işlediği yere döner" diye bir söz kalmış kulağımda. Belki fazla polisiye roman okuduğumdandır, bilmiyorum. Zaten konumuz da bu değil. Sadece katilin cinayet işlediği yerdeki fotoğrafını gazetelerde görmek belki bazı vicdanları rahatsız eder diye ümit ediyorum, bunu belirtmemin sebebi bu.
Rahşan Ecevit de gazetelere yansıyanlara bakılırsa katilin serbest kalmasından mimarı olduğu şartlı tahliye yasasının sorumlu tutulmasından rahatsız olmuş. "Bu affı garibanlar için istemiştim" diye bir savunma yapıyor.
Rahşan Hanım yıllardır siyasetin içinde, siyasi parti kurdu yönetti. Ancak, artık emeklilik yaşına gelmiş olmasına rağmen Anayasa’nın en temel ilkelerinden birini, eşitlik ilkesini hálá öğrenememiş. Belli ki hálá "Sen garibansın dışarı çık, sen canisin içeride kal" gibi bir af yasası çıkarılabileceğini zannediyor.
Daha da kötüsü o günlerde gazeteleri de hiç okumamış olması. Yapmak istediği şeyin böyle bir sonuç doğuracağını anlatan köşe yazısı sayısını toplasam 100’ün altında çıkmaz.
Merak ettiğim bir başka husus daha var: Gazetelerde neredeyse her gün "Rahşan Hanım Affı" ile serbest kalan bir eski suçlunun, işlediği yeni suçlarla ilgili haberler okuyoruz. Adalet Bakanlığı’nda acaba bu konuda bir çalışma var mı? Şartlı tahliyeden yararlanan kaç kişi yeniden suç işledi?
Gişeleri ’kaldırmak’ işe yaramadı!
AVRUPA yakasında oturuyorum ama bayramda sık sık kentin Anadolu yakasına geçmem gerekti. Annem orada oturuyor, aile büyüklerimizin mezarları da Anadolu yakasında.
Bu yolculuklarım, zaten bildiğim bir şeyi bir kez daha görmemi sağladı. Hatırlayacaksınız, bir süre önce Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "Köprü gişelerini kaldırırsak trafik rahatlayacak" demişti. Gişelerdeki "dur kalk"ın çevre yollarını ve kent içi trafiğini tıkadığını belirtmişti.
Bayramda İstanbul’un nüfusu neredeyse yarı yarıya azalmıştı. Kent içi yolların genel durumu bunu gösteriyor. Köprülerden geçiş de bedavaydı. Yani gişeler orada duruyordu ama bir anlamda "kaldırılmıştı".
Buna rağmen Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri’ndeki manzara değişmemişti.
Demek ki köprülerdeki trafik sorunu, geçişin ücretli olup olmamasıyla ilgili değil.
Sorunun temeli çevre yollarının köprülere gelince şerit kaybetmesinde yatıyor. Bu şunu da gösteriyor. Başkan’ın iddia ettiği gibi Boğaz’ın kuzeyinde yapılacak üçüncü köprü de sorunu çözmeyecek. İlle otomobillerin kullanacağı bir köprü yapılması gerekiyorsa bunun yapılması gereken yer Boğaziçi Köprüsü’nün hemen yanı olmalı.
Başkan, Hürriyet’e yaptığı açıklamada ağır vasıta trafiğinin kuzeye kaydırılmasının köprü trafiğini rahatlatacağını söylüyor. Bence yanlış biliyor. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden günde çift yönlü 230 bin civarında araç geçiyor. Bunun sadece yüzde beşi ağır vasıta. Boğaziçi Köprüsü’nden ise hiç ağır vasıta geçmiyor, çünkü yasak.
Bu yüzde beşi başka yere kaydırmak her iki köprüyü de rahatlatacak bir uygulama olamaz.
"Kuzeydeki köprü" için daha inandırıcı bir gerekçe bulması lazım!