22 Temmuz gecesinden 20 Ağustos gecesine kadar geçen süre 30 gün bile değil.
Ve biz ne kadar şanslı insanlarız ki aradan 30 gün bile geçmeden Başbakan’ın verdiği sözleri tutma alışkanlığı olmayan birisi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.
Başbakan önce "Cumhurbaşkanı adayını uzlaşma ile belirleyeceğiz. Elimde bir liste ile partileri dolaşacağım" diye söz verdi, bunu tutmadı ve Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı adayı ilan etti.
Dün de seçim gecesi verdiği "Herkesi kucaklayacağım, bana oy vermeyenleri de anlamaya çalışacağım" sözünü unuttu ve Bekir Coşkun’a kendisine başka bir ülke arama önerisinde bulundu.
Düşündüm de şu kısa Cumhuriyet tarihimiz süresince Bekir Coşkun ve bizim gibi insanları bu ülkeden kovmak isteyen ne kadar çok grup çıkmış.
Önce Mustafa Kemal ve arkadaşlarını vatana ihanet eden halifeye karşı çıktıkları için bu ülkeden göndermek istediler, başaramadılar.
Aradan yıllar geçti "Komünistler Moskova’ya" dediler, gönderemediler.
Sonra "Ya sev, ya terk et" dediler, yine burada kaldık.
Şimdi de "TC vatandaşlığından çıkıp, gidin" diyorlar.
Belli ki varlığımız her dönemde birilerini rahatsız etmiş.
Demokrasi istiyorduk, insan haklarına saygı istiyorduk, laik düzenin devamını savunuyorduk, kadınlar ile erkeklerin eşit bireyler olarak toplum içinde yer almasını savunuyorduk, birileri zenginlikten ne yapacağını bilemezken bazılarının açlıktan ölmesini istemiyorduk.
Ve bu, her dönemde iktidar sahiplerini rahatsız etti.
Geçmişte varlığımızdan hoşlanmayanlara nasıl kafa tutup, ülkemizi terk etmedikse, şimdi de terk etmeyeceğiz elbette.
Gün gelecek geçmiştekilerin öğrendiği gibi, bugünkü iktidar sahipleri de demokrasinin nasıl bir şey olduğunu öğrenecekler.
O gün geldiğinde onlar gibi "Araplara benzemeye çok heves ediyordunuz, hadi gidin Arabistan’a" da demeyeceğiz elbette.
Ulaştırma, Başbakan’a bağlansın!
CUMHURBAŞKANI adayı Abdullah Gül "Bu ülkedeki herkesin cumhurbaşkanı olacağım" dediğinde, bunu nasıl gerçekleştirebileceğini merak etmiştim.
Önceki gece Uğur Dündar’ın programında Başbakan’ın söylediği sözleri duyunca işin sırrını çözdüm.
Başbakan’ın bulduğu "beğenmeyen çekip gitsin" formülü işletilebilirse, Abdullah Gül gerçekten de bu ülkedeki herkesin cumhurbaşkanı olabilir.
Gerçi burada sorun Abdullah Gül’ün partisine oy vermeyen ve TBMM’deki tabloya bakılırsa Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olması fikrine pek ısınmamış olan yüzde 53’lük çoğunluğu gönderebilecek ülke bulmakla ilgili.
Hadi bu kadar insanı sığdırabilecek ülke bulundu diyelim, ulaştırma işi gerçek bir sorun olarak karşımızda durmaya devam edecek.
Bu nedenle Abdullah Gül’ün "herkesin Cumhurbaşkanı olabilmesi" için Başbakan’ın bulduğu formül pek işe yarayacak gibi durmuyor.
Burada Başbakan’ın bir başka özelliği daha ortaya çıkıyor, onu da belirteyim: Başbakan beğenmediği sözler söyleyen bir çiftçiye "ananı da al git" demişti.
Şimdi de Abdullah Gül’ü beğenmeyenlere "gidin" diyor.
Acaba yeni hükümette Ulaştırma Bakanlığı’nı doğrudan Başbakan’a mı bağlasalar?
Vakitsizlik bahane değil
ABDULLAH Gül, evlilik yıldönümleri nedeniyle eşine nasıl bir hediye aldığını soran gazetecilere "vakit mi var" demiş.
Buradan eşine bir hediye almadığı sonucunu çıkarıyorum.
Oysa "vakte" hiç ihtiyacı yoktu.
Alışveriş merkezlerindeki dükkánların gece 22.00’ye kadar açık olduğu gerçeği bir yana Cihan Kamer’e ya da Egemen Bağış’a rica etse, içinden bir şeyler seçebileceği hediyelikleri "makama" yığarlardı.
İnsanın böyle şeyler için, hele bu mevkilerdeyse vakte ihtiyacı pek olmaz.