GEÇEN akşam televizyonda Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuk olduğu bir program izledim. Değişik üniversitelerden gelen gençler, Kılıçdaroğlu’na sorular sordular.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu tanımam. Bu eksiğimi kapatmama yardımcı olacağı düşüncesiyle programı izlemeye başladım ama hayal kırıklığı ile televizyonu kapattım.
Hayal kırıklığımın nedeni Kılıçdaroğlu değil, soru soran öğrencilerin genel düzeyi.
Benzer soruları tekrarladılar, yanıtı açıkça verilmiş soruları sormaya devam ettiler ve bir gencin asıl ilgilenmesi gerektiğini düşündüğüm konulara ise hiç değinmediler.
Üniversitelerdeki "türban sorununa" açık bir yanıt vermişti, "Türban siyasal simge olmaktan çıktığı gün bu sorun kendiliğinden çözülür" demişti, ısrarla aynı soruyu sormaya devam ettiler.
Üniversitelerde okuyan gençlerin tek sorunu sanki buymuş gibi.
Akademik özgürlükler, bilimsel çalışmalara daha çok kaynak ayrılması, yurtdışında daha çok öğrenim bursu sağlanması, parasızlıktan okuyamayan öğrencilere sağlanacak kolaylıklar, sağlıklı yurt ve beslenme koşullarının yaratılması ile ilgili olarak hiçbir şeyi merak bile etmediler.
Onlar sormadığı için bizler de Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bu konularda ne düşündüğünü öğrenemedik.
Ülkemizin ve demokrasimizin yapısal sorunları, yaşadığımız çevrenin korunması, küreselleşmenin getirdiği sorunlarla nasıl mücadele edileceği de gençlerin gündeminde yoktu.
Bunların yerine artık bir siyasi magazine dönüşmüş "Lider olacak mısınız" gibi meseleleri merak ediyorlardı.
Politize olmaya çalışmışlar ancak altyapılarının yetersizliği buna izin vermiyor, bu açıkça görülüyordu.
Beni dinlerler mi, zannetmiyorum, ama ben yine de bir küçük öğüt vereyim:
Daha çok okumalılar. Kulaktan dolma fikirlerle bir şeye taraf ya da karşı olmak yerine kendi yollarını okuyarak çizmeliler.
Araştırma ne sonuç verdi?
SEÇİMLERDEN iki üç gün kadar önce Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in çocukları ile ilgili bir haber yayımlandı.
Haber, yaşları küçük olan iki çocuğun, yeni emeklilik yasası kapsamına girmemeleri için bir işyerinden sigortalı olarak gösterildikleri ile ilgiliydi. Mehmet Ali Şahin, o gün o habere haklı bir tepki verdi.
"Ben velileriyim, benim iznim ve bilgim olmadan çocuklarımı kimse sigortalayamaz. Araştırıp kamuoyuna bilgi vereceğim" dedi.
Başbakan Yardımcılığı görevinde bulunmuş, halen Adalet Bakanlığı gibi saygın bir konumda bulunan bir siyasetçinin böyle bir ucuzluk peşinde koşacağına doğrusunu isterseniz ben de hiç inanmam.
Zaten Şahin de bu işin yanlışlığını gördü, sigortaları iptal ettirdi, ancak bu olayın nasıl geliştiğini bilmemiz gerekir.
Bu hem önemli bir siyasetçinin toplum karşısındaki durumunu yeniden değerlendirmemiz için gerekli, hem de "Bu tür olaylar çocukların velisinin haberi bile olmadan nasıl gerçekleşiyor, sistemdeki sorunlar nedir?" gibi soruların yanıtını alabilmemiz için önemli. Haberin yayımlanmasının üzerinden neresinden baksanız 15 gün geçti.
Bu arada seçim telaşını da geride bıraktık.
Belli ki bu araştırma sonuçlanmış. Mehmet Ali Şahin bu sonuçları bizimle paylaşmalı.
Yüce Divan yoluna bir adım daha
BAŞBAKANLIK Yüksek Denetleme Kurulu, iki kamu bankasının Sabah ve Atv’nin satın alınması için Çalık Grubu’na verdiği kredi ile ilgili olarak ilginç tespitlerde bulundu.
TBMM’ye gönderilen rapora göre Çalık Grubu’nun ekspertiz değeri 100 milyon lira olan gayrimenkulleri 975 milyon lira değerle ipotek edilmiş.
3 yılı anapara ödemesiz, 10 yıl vadeli kredi "proje kredisi" olarak verilmiş. Oysa kanun, bu kredinin orta-uzun vadeli döviz kredisi olarak verilmesine izin veriyor. Ahmet Çalık’ın kişisel teminatı ile ilgili olarak da kişisel serbest mal varlığı araştırmasının yapılmadığı bir başka tespit.
Bu haber dün Vatan’da yayımlandı.
Bu tespitleri Sabah ve Atv’nin satın alınması sırasında aslında tek tek gazetelerde okumuştuk.
Şimdi Yüksek Denetleme Kurulu raporu ile bu durum resmiyet kazanıyor.
İki ayrı kamu bankasının en temel bankacılık kurallarını bir kenara iterek böylesine büyük bir krediyi vermesi, siyasi müdahale olmadan gerçekleşebilecek bir durum değildir.
O günlerde de yazılıp, çizilmişti bu emir bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verildi, amaç siyaseten kendisine yakın bir medya grubu oluşturmaktı. Hatırlayacaksınız eski başbakanlardan biri bu suç ile Yüce Divan’da yargılandı.
Yüksek Denetleme Kurulu’nun bu raporu Erdoğan’ı Yüce Divan’a götürecek süreçte bir kilometre taşı olarak arşivlerde bekleyecek şimdilik.
Ama önünde sonunda bu rapor arşivden indirilip, masaya konulacak. Ben şimdiden söylemiş olayım.