BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan’ın ekonomik konulardaki konuşmalarını toplayıp, bir kitap haline getirmeyi öneriyorum. Aziz Nesin’den beri arayıp da bir türlü bulamadığımız bir mizahi yaklaşımı var çünkü.
Bakın geçen gün partisinin TBMM grubunda neler söyledi:
"Küresel krizi ben farklı değerlendiriyorum, ’finansal mali kriz’ diye tanımlıyorum. Krizin Türkiye’yi etkileme noktasında panik havasının yerini itidal ve sağduyuya bırakmış olması son derece önemlidir. Kriz tepe noktasını aştı ve inişe geçti."
Şunu söyleyeyim: Gülme noktasında, artık katılmak üzereyim! (Başbakan’ın "noktalı" konuşma üslubunu iyi kapmışım, değil mi?) Biliyorum, Başbakan beni sevmez. Ziyanı yok, ben de onu sevmem zaten.
Ama şu açıkça görülüyor: Onun sevdiği gazetecilerin Türklerin nasıl yaşadıklarından haberleri yok.
Ben, gazeteci olduğumu unutmadan iyi kötü her yere girer çıkarım. Papermoon’a da, Filibe Köftecisi’ne de, Kapalıçarşı’ya da, Kanyon’a da giderim. Eyüp Sultan’daki sergilerden cevşen alıp arkadaşlarıma hediye de ederim, Tophane’de nargile de çekerim.
Benim gördüğüm şu: Krizin Türkiye’yi etkileme noktasında, tepe noktası aşılmış filan değil, doludizgin düşmeye devam ediyoruz.
Esnafa sorma noktasında alacağımız yanıt da ancak "nokta nokta" diye yazılabilir!
Başbakan’a önerim: Aramızdaki özel sevgisizlik meselesini bir kenara bırakalım, ikimiz de bir birimize "sevsinler seni" demeyelim ve bir gün tebdili kıyafet edelim, ona İstanbul’u gezdireyim.
Kendi gözleriyle görsün, memlekette kriz tepeye mi çıkmış, tepemize mi inmiş?
İslam cumhuriyetine doğru liberal bir adım!
ANAYASA Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkemenin kuruluş yıldönümünde Anayasa’nın değiştirilemez ilk dört maddesi üzerine bir konuşma yapacakken "endişelenmiş" ve konuşmaktan vazgeçmiş.
Alman Uluslararası Hukuki İşbirliği Vakfı ve Bilkent Üniversitesi, bu değiştirilemez maddelerin değiştirilebilirliği üzerine bir konferans düzenleyince de rahatlamış olmalı.
Prof. Dr. Ergun Özbudun da bu değiştirilemez maddelerin sadece "cumhuriyet" ile sınırlı tutulması gerektiğini savunuyor.
Günün birinde bir "İslam Cumhuriyeti"ne geçiş kolay olsun diye herhalde!
Bu beylerin "değiştirilebilir olsun" dedikleri maddeler şunlar: Ankara’nın başkent olması, laik ve sosyal hukuk devleti özelliği, resmi dilin Türkçe olması.
Ankara’yı niye değiştirmek istediklerini biliyoruz. Zaten ufaktan başkent İstanbul’a taşınmaya başladı, bunun da farkındayız.
Laiklik deseniz, her gün köşesinden bucağından tırpanlanıyor. Biliyorsunuz, mahkeme kararı var, Türkiye’de iktidar olan parti laiklik karşıtı faaliyetlerin merkezinde bulunuyor. Türkçe’yi ise hiç konuşmayalım bile.
Bütün bu taleplerin gerisinde "gerçek demokrasi arayışı" varmış. Başbakan gibi söyleyeceğim: Sevsinler sizi!
Öyle görünüyor ki AKP, hep yaptığı gibi bir zemin yoklaması yapıyor. Tepki büyük olursa, hemen geri adım atıp, işi zamana yayacaklar.
O kadar büyük ses çıkmaz ise harekete geçecekler.
Kişisel tavsiyem şu: Akıllarından bile geçirmesinler!
Ali Sami Yen’e benzetmeye çalışmışlar!
FENERBAHÇE-Galatasaray maçından sonra Futbol Federasyonu temsilcisinin tespitlerine göre Galatasaray taraftarlarının, kendilerine ayrılan bölümde yarattıkları hasar şöyle:
150 plastik seyirci koltuğu, 9 lavabo, 6 lavabo aynası, 4 musluk, 3 rezervuar, 5 adet plastik yönlendirme levhası, 20 metrekare panel duvar, 800 metrekare duvar boyası, 2 büfe aracı kullanılamaz durumda! Zararın toplam faturası 15 bin YTL ve bu para Galatasaray Kulübü’nden çıkacak. Konu vandalizm olmasa şöyle diyebilirdim:
Adamlar Ali Sami Yen’e alışkınlar, yabancılık çekmemek için Saracoğlu Stadı’nı ona benzetmeye çalışmışlar!
Ama işin şaka kaldırır yönü yok ne yazık ki. Elbette, o gün tribünlere maç izlemeye gelen Galatasaraylıların hepsi vandal değil. Onların sayısı 20’yi bile bulmaz.
Bunların kaç kişi olduklarını, kim olduklarını bilebilmek o kadar kolay bir iş ki, bizim İstanbul Emniyet Müdürü bile bunu başarabilir!
Spor sahalarında şiddeti önleyebilmek için, bu tür taraftarların stadyumlara girmelerinin de önlenmesi gerekiyor. Bununla ilgili bir de kanunumuz var ama uygulamak ile görevli olanlar acaba bütün kanunu okudular mı, kuşkuluyum.
Ve herhalde Galatasaray Kulübü de kendisini böyle zarara sokan bir taraftar grubunun kim olduğunu bilmek ve bu parayı onlardan tahsil etmek hakkına da sahip olmalı.
Ama göreceksiniz ki o vandalların yaptıkları yanlarına kár kalacak.
Ne kanunu uygulamak ile sorumlu Vali, ne suçluyu yakalayıp mahkemenin karşısına çıkaracak Emniyet Müdürü, ne de zararın bedelini ödemekle yükümlü Galatasaray Kulübü bu işi takip edecek. Sonra da demeçler verilecek: Spor sahalarında şiddeti önlemeliyiz, cart, curt!