Paylaş
Hukuki bir sonucu olmayacağını düşünüyorum. Gül ile aynı dönemde RP’de aynı görevlerde bulunan kişiler, bu davada yargılanmış ve suçsuz bulunmuşlardı.
Bu konuyu önemli hale getiren şey, Gül’ün bu konu ile ilgili olarak söyledikleridir.
Taha Akyol’un haberine göre Gül, ifade vermek için savcılığa gideceğini kendisini ziyarete gelen konuklarına açıklamış, “Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir”.
“Yeni Türkiye”nin Cumhurbaşkanı’na verilmiş açık bir mesajdır diye düşünüyorum.
“Yeni Türkiye’nin Cumhurbaşkanı”, böyle bir durum ile karşılaştığında bunu “hükümet darbesi” olarak tanımlamak eğiliminde, bunu biliyoruz.
Evde sıfırlana sıfırlana bir türlü bitirilemeyen miktarda para biriktirmiş olmanın ne anlama geldiğini, o paranın kaynağının ne olduğunu, neden evde biriktirildiğini ama bankaya yatırılamadığını açıklamaktan daha kolay bir yol bu çünkü.
Ve zaten Gül’ün, kurucusu olduğu partide siyasete dönmesinin önündeki engeli yaratan da bu.
Gül’ün, 17 ve 25 Aralık’ta ortalığa saçılan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile ilgili olarak yakınlarına söylediklerini ben bile biliyorum da Recep Tayyip Erdoğan bilmeyecek mi?
Ne olacağı belliydi. Gül, AKP’nin başına geçip, Başbakan olabilseydi, bugün “Reis sayesinde paçayı kurtarıyoruz” diye ellerini ovuşturanların, bileklerine kelepçe takılacaktı!
“Reis” onları kurtardı, çünkü ipliğin ucunu bir kere çekmeye başlarlarsa bütün kilimin sökülüp, dağılacağını biliyordu!
Bugünkü Türkiye’nin siyaset manzarasını yaratan iklim budur!
Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı, kendisi gibi açıklayayım, şunlardan kaynaklanıyor:
1– Yolsuzluk iddialarına muhatap olan bakanları kurtar ki sıra onlardan sonrakilere gelmesin.
2– 17 ve 25 Aralık’ı darbe girişimi olarak soruştur ki, evdeki paraların kaynağını kurcalamak kimsenin aklına gelmesin!
Eskisi ile yenisinin ortak yönü
GEÇTİĞİMİZ yıllar boyunca kaç kez sorduğumu hatırlayabilmeme imkân yok.
Suudi Arabistan Kralı’nın, Eski Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve Eski Türkiye’nin Başbakanı’nın eşlerine hediye ettiği mücevherler konusu bu.
Biliyorsunuz, Suudi Kralı’nın bu özelliğinden Ekvador Devlet Başkanı sayesinde haberdar olmuştuk.
Sonra takip edince gördüm ki Suudi Kralı ziyaret ettiği ülkelerin yöneticilerinin eşlerine değerli mücevherler armağan ediyor. ABD ve Birleşik Krallık bunları açıklıyor, oradan öğreniyoruz ki bu hediyelerin değeri de aşağı yukarı 400 bin dolar civarında.
Ben de “Acaba Suudi Kralı, bizim first leydi’lere de böyle değerli armağanlar verdi mi, yoksa Türkiye’yi önemsemiyor, hediyeleri geçiştirdi mi” merakına kapılmıştım.
Öğrendik ki bu hediyeler, kanunun açık hükümlerine rağmen beyan edilip, süresi içinde Hazine’ye devredilmemiş.
Ondan sonra bunu defalarca sordum, bir keresinde bir açıklamamsı bir bilgi aldım. Orada deniliyordu ki “Sayın Cumhurbaşkanı (Eski Türkiye’ninki) bu konularda çok hassas, görev süresinin bitiminde bunların listesi açıklanacak”.
Görev süresi bitti, listeyi göremedim.
Gül de, Erdoğan da bu hediyeleri beyan etmedi, Hazine’ye devretmedi.
Eskisiyle yenisinin ortak yönlerini arayanlar varsa, işte bu da o ortak noktalardan biridir!
AKP hükümetlerinin en zor bakanlığı!
YENİ Cumhurbaşkanı, yeni Başbakan’ı görevlendirdi ve yeni Başbakan da “eski” kabineyi yeniden kurdu!
Evet, arada “yaramazlık” yapanlar değişti tabii.
“Abdullah Gül muhibi” Beşir Atalay ile “ben paralele paralel dememci” Hayati Yazıcı’nın bilgi ve görgülerinden artık başka görevlerde yararlanacağız.
“Yararlanacak olan” ben değilim tabii, kibarlık olsun diye iktidar çevrelerinde böyle söyleniyor ya, ben onların aktarıcısıyım.
Ama sonuç bu tabii, yeni Başbakan, eski hükümeti bir kere daha kurmuş oldu.
Eski hükümet, yeniden kurulmadan önce en çok merak edilen konular Ali Babacan’ın durumu ne olacak, Bülent Arınç liste açıklanınca ağlayacak mı, Maliye Bakanı İngiltere’de yine iş bulabilir mi, Dışişleri, MİT’e bağlanacak mı gibi konulardı.
Ben ise doğrusunu isterseniz bunları hiç merak etmiyordum.
İlkokul terk futbolcu sözleriyle ifade edecek olursam “konsantremi”, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yöneltmiştim.
Çünkü biliyor ve görüyorum ki bir AKP hükümetinde en meşakkatli bakanlık budur, Dışişleri, İçişleri, Maliye filan havagazı!
Çünkü bu bakanlığın başına gelen bir sevinirse, bakanlık görevinden ayrılan iki sevinir!
Bir kere bunların telefonlarının hiç susmadığını biliyoruz, fezlekelerde sayfa sayfa yazılmış, klasörler dolmuş, taşmış.
İşi yolunda giden gitmeyen herkes bu bakanı arıyor.
Eski Türkiye’nin Başbakanı ve Yeni Türkiye’nin Cumhurbaşkanı zaten en iyi emlakçıdan daha iyi “kupon arazi” bilgisine sahip.
Eski Bakan’ın açıklamalarından öğreniyoruz ki eşi de, bazı arsa sahipleri için devreye girmiş, talimatlar vermiş. Onun isteğiyle imar planları değişmiş, ormanlık alanlar imara açılmış! (Bu iş komisyonsuz olmaz aslında ama hanımefendi bunu iyilik olsun diye yapmış. Bir kişinin işlerini düzelteceğim derken kim bilir kaç kişinin komisyonuna engel olmuş!)
Eski Bakan Erdoğan Bayraktar’ın sözleriyle ifade edecek olursak “başının etini yiyenler” arasında bakanlar, milletvekilleri, hatta bakan yardımcılarının yeğenleri bile var!
Bir satılık daire için indirim yapılması amacıyla devreye girmesini bile istemişler!
Onun için diyorum ki bir AKP hükümetinde en ağır sorumluluk Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın omuzlarındadır.
Baktım “Erzurum’un gururu” İdris Güllüce değişmemiş, koltuk yerinde duruyor.
Allah kolaylık versin, işi zor, gerçekten çok ama çok zor!
Paylaş