Paylaş
Değişik bakanlar ile toplantılar yapıyor, “yeni kabineyi” şekillendirmeye çalışıyor.
Bu toplantıda Cumhurbaşkanı/Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan da bulunuyormuş.
Akdoğan’ın bu toplantılara katılmasının gerekçesinin “Erdoğan’ı temsil etmek” olduğu da ileri sürülüyor ama bunlar boş laflar.
Davutoğlu, o göreve neden seçildiğini herkesten iyi biliyor, Erdoğan’ın sözünden çıkmaz, bunu kontrol için de peşine Akdoğanvari bir “parti komiseri” takmak gerekmez.
Bu çerçeve içinde önceki gün Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile de görüşmüş.
Gazetelere yansıyan haberlere bakılırsa Davutoğlu, Babacan’a “birlikte çalışma ve Babacan’ın ekonomi politikalarını sürdürme” mesajı vermiş.
Bu haber doğruysa, yani Davutoğlu, Babacan’ın ekonomi politikasından memnun ve devamından yanaysa, ilginç bir durum ortaya çıkıyor demektir.
Çünkü Cumhurbaşkanı/Başbakan Erdoğan’ın bu politikalar ile çok da mutabık olmadığını biliyoruz.
Babacan’ın ekonomi yönetiminde kilit görevler yerine getiren bürokratları kamuoyunun önünde “Benimle dalga mı geçiyorsun sen” diye azarladığını hatırlayalım.
Bürokratların istifanın eşiğinden Babacan’ın kendilerine kol kanat germesiyle döndüğünü de unutmayalım.
Hatta “havuz medyasında”, Başbakan adına gazeteleri yöneten kişinin talimatıyla Babacan ile ilgili olumlu haberlerin yayınlanmadığını, tam tersine Babacan politikalarını eleştirmenin bu gazetelerin ekonomi sayfalarının birincil işi olduğunu da biliyoruz.
Bu durumda, Davutoğlu “Ateşle oynuyor” mu demeliyiz?
“Ateşle oynuyor, çünkü Erdoğan’ın açıkça muhalefet ettiği bir ekonomi politikasını sürdürmek istiyor” diyebilir miyiz?
Ne dersiniz? Erdoğan, Merkez Bankası’nı, Hazine’yi, BDDK’yı eleştirirken samimi miydi, yoksa “rol” mü yapıyordu?
İki olasılık geliyor aklıma:
1– Ya Erdoğan, Babacan’ın izlediği ekonomi politikasından memnun değil ama el mecbur katlanıyor. Onun için Davutoğlu da Babacan ile çalışmak zorunda.
2– Ya da Erdoğan, ekonomi politikasından son derece mutlu ama kamuoyu önünde, ekonomik gidişattan memnun olmayanlara bunun sorumlusu olarak Babacan’ı gösterip, “muhalefet” pozisyonuna geçmeyi, seçim taktiği olarak kullanıyor.
Hangisinin gerçek olduğunu, yeni kabinede ekonomiden kimin sorumlu olacağına bakarak anlayabiliriz sanıyorum.
Davutoğlu emanetçi olur mu?
-AHMET Davutoğlu, Başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın talimatlarını yerine getiren bir tür memur mu olur, yoksa bağımsız hareket edebilir mi?
Şu anda önümüzdeki soru budur.
“Erdoğan’dan sonra kim Başbakan olsun” konulu bütün anketlerde Abdullah Gül’ün adı, diğer AKP’li siyasetçilerden uzak ara önde çıkıyordu.
Hem de öyle böyle bir fark değil. İkinci isme en azından üç misli fark atacak kadar yüksek bir oranda!
Ama buna rağmen Erdoğan, Davutoğlu’nu tercih etti.
“Binali Yıldırım’ı neden seçmedi” sorusunun yanıtını da hâlâ bulabilmiş değilim ama sanıyorum Davutoğlu’nu seçmesinin temel nedeni onun siyasetçi geçmişinin daha kısa olması.
Deyim yerindeyse partiye “tepeden” danışman olarak düştüğü için, Erdoğan’ın sözünden çıkması daha zor bir politikacıdır diye düşünüyordum.
Ancak, Taraf’ta Amberin Zaman’ın, Marmara Üniversitesi’nden Dr. Behlül Özkan ile yaptığı söyleşiyi okuyunca fikrim de değişir gibi oldu.
Dr. Özkan, Davutoğlu’nun öğrencisi. Davutoğlu’nun çoğu İslamcı dergilerde yayımlanmış 300’den fazla makalesini inceleyerek, International Institute for Strategic Studies adlı düşünce kurulusuna bağlı Survival dergisinde bir makale yayınlamış.
Söyleşi, bu makalede ortaya konulan düşünceler ile ilgili. Söyleşinin tamamını internette okuyabilirsiniz. Ben ilgimi çeken birkaç noktayı aktarmak istiyorum. Tırnak içindeki sözler Dr. Özkan’a ait.
-“Davutoğlu son derece ihtiraslı, siyasi idealleri olan bir politikacı. Asla bir emanetçi olmayacaktır. Eğer yeterli bir süre AK Parti içinde liderliğini devam ettirebilirse partiye damgasını vuracağını tahmin ediyorum.”
-“Davutoğlu’nu Türkiye’de siyasal İslam’ın “organik aydını” olarak tanımlıyorum. Davutoğlu ait olduğu ideolojik yapıya organik olarak bağlı. Düşüncesiyle o yapıyı sorgulayamaz, çünkü o yapı içinden çıkmış biri ve o yapının bütün ideolojisini benimseyerek çıkmış.”
-“Batı’nın otoriter yayılmacı mantığıyla İslamcılığı harmanlıyor. Ulus öncesi düşünce yapısına sahip. Türkiye’nin 21. Yüzyıl’daki stratejisini çizdiğini iddia ettiği kitapta Batı’da artık kullanılmayan birtakım kavramları kullanıyor. Örneğin Lebensraum veya ‘yaşam alanı’na Stratejik Derinlik’te sık sık rastlanıyor.”
-“Davutoğlu şunu iddia ediyor: Ortadoğu’da da otoriter rejimler çökecek ve bunun yerine İhvan benzeri İslamcı grupların iktidarında yeni bir Ortadoğu kurulacak. Lideri de Türkiye olacak. Ama bu dünya tarif edilirken ‘demokrasi’ kelimesine hemen hemen hiç rastlamıyoruz. Davutoğlu Osmanlı sonrası Ortadoğu’da kurulan bütün devletlerin yapay olduğunu düşünüyor.”
-“Ahmet Davutoğlu Türkiye’deki Siyasal İslam’ın ‘project boy’u.”
-“Davutoğlu’na sürekli “neo-Osmanlıcı” deniyor. Oysa değil. 300 makalesinde hiçbir zaman neo-Osmanlıcı olduğunu söylememiş; dahası yeni Osmanlıcılığı da eleştirmiş. Davutoğlu Özal’ı Tanzimat paşalarına benzetir, Batıcı olmakla eleştirir. Davutoğlu pan-İslamist çünkü defansif değil yayılmacı, pasif değil aktif. Türkiye’yi Ortadoğu’da merkez olarak konumlayıp Ortadoğu’da yeni birliktelik düşünüyor. Hatta buna Bosna ve Arnavutluk’u da katıyor. Pan-İslam dünyası Sünni inanışın hegemonik olduğu düzen. Aksi düşünülemez çünkü bu pan-İslamist dünyada İran yok mesela.”
-“Bir taraftan İslamcı öbür taraftan dini diplomaside kullanmaktan, dış politikada rasyonalize etmekten çekinmediğini görüyoruz. Burada diyalektik ilişki var. Hem din kendisini etkiliyor hem dini de kullanıyor kendi dış politika amaçlarına ulaşmak için.
-“Avrupa Birliği’ne kesinlikle inanmıyor. ‘Almazlar bizi’ diyor.”
Paylaş