Paylaş
“Bu ülkede Ermeni Ortodoks vatandaşlarım var mı? Var. Ermeni vatandaşım vergi ödüyor mu? Ödüyor. Onun da inancının gereğini yerine getiresini sağlamak senin görevindir.”
Başbakan’ın bu gerçeği yüksek sesle söylemiş olması önemlidir.
Çünkü bu ülkede Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, sırf dinleri farklı olduğu için yıllardır ayrımcılığa uğruyorlar.
Herkes gibi vergi veriyorlar, askerlik yapıyorlar, seçimlerde oy kullanma hakları var ama yıllardır “içimizdeki yabancılar” gibi muamele görüyorlar.
Devletle işlerini Yabancılar Şubesi ve Dışişleri Bakanlığı ile görebiliyorlar, gerisini düşünün.
Elbette devletin, kendi vatandaşlarına ayrım gözetmeden dini inançlarını yerine getirme olanağı tanıması önemlidir ama yeterli de sayılmaz.
“Kiliselerini onarıyorum” demek, devletin diğer sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
Başbakan bu sözleri söylüyor ama sözlerinin bütün gereklerini yerine getirdiğini de söyleyemeyiz.
Vergi veren, askere giden, seçimde oy kullanan vatandaşlarının haklarını, başka ülkelerin kendi vatandaşlarına yaptığı uygulamaları gerekçe göstererek görmezden gelmek bunlardan biri.
Demokratikleşme Paketi’ni açıklarken, Yunanistan, kendi Müslüman Türklerine eziyet ediyor diye, Türkiye Rumlarının haklarını vermeyi erteledi mesela.
Bu olmaz. Dış politikadaki “mütekabiliyet kuralı” bir devletin kendi vatandaşlarına karşı uygulayabileceği bir şey değildir.
Bu sözleri söyleyen bir politikacının yönettiği partinin belediye başkanının sanat danışmanı ırkçı nefret suçu işleyen bir profesör de olmamalıdır.
Gezi protestoları sırasında Yahudileri, Ermenileri ve Rumları ırkçı sözlerle aşağılamaya çalışan Prof. Dr. Ahmet Atan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin danışmanlığını yapmaya devam ediyor!
Başbakan o sözleri gerçekten inanarak söylüyorsa, bu çelişkiyi nasıl açıklayacağız?
Yoksa bu da tutarlılık aramamamızı gerektiren, öylesine söylenmiş bir söz mü?
Gecikmede ‘sapmanın’ rolü neydi?
MARMARAY bugün açılıyor, hayırlı uğurlu olsun, emeği geçen herkese teşekkür etmek isterim.
Ulaştırma Bakanı, bir basın gezisi ile Boğaz geçiş tünelini tanıtmış, gazetecilere bilgiler vermiş. Ben çağrılı değildim, gitmedim. Beni çağırmıyorlar, sanırım ‘çıkıntılık’ yaparım diye.
Haklılar da, yapabilirdim.
Bakan, gazetecilere “arkeologların engellemesi nedeniyle” Marmaray’ın 2009’da hizmete giremediğini söyledi. Eğer arkeologlara kalsaymış, 2023’te ancak bitebilirmiş.
Bu sözlerden nasıl bir sonuç çıkarmalıyız: Arkeologların “Daha kazacak çok şey var” demelerine rağmen mi inşaata devam edildi?
Bunu geçelim.
Son tüp yerleştirildikten sonra Yenikapı’da tünel kazma işlemi başladı.
O günlerde Ulaştırma Bakanı şöyle diyordu:
“Marmaray, İstanbul’un tıkanan damarlarını açan, toplu taşıma projesi olmaktan ziyade İstanbul’un tarihini, kültürel zenginliklerini ortaya çıkaran bir arkeolojik proje olarak anılmaya başlandı. ‘Arkeoloji şöleni’ diyorlar sanat adamları. Bu bize 4 yıla mal oldu. Helal olsun. İstanbul’un toplu taşıma sorununu çözecek projenin aynı zamanda kentin tarihi zenginliklerini, 8500 yıl öncesine varan bir zaman dilimini de ortaya çıkaracak olması İstanbullu olarak beni de mutlu ediyor. Heyecan duyuyoruz.”
Yani arkeologların tarihi ortaya çıkarma çabaları pek de şikâyet edilecek bir durum değilmiş!
Öte yandan kazılar nedeniyle geciken iş Yenikapı’daki delme işlemi olabilir.
Yani dört yıl önce her şey tamamlandı da, sadece bu tünelin kazılmasını mı bekledik?
Acaba projede başka ne tür gecikmeler oldu?
Yedinci ünitenin konulması sırasında ortaya çıkan 15 santimlik sapmanın düzeltilmesi için kaybedilen zamanın da bir rolü oldu mu?
‘Sinirli başçavuş’ meselesi
GEÇEN gün Başbakan’ın durduk yerde her şeye ve herkese sinirlenmesinden söz ederken “Mesela askerde böyle sinirli başçavuşlar vardır” gibi bir cümle de kurmuştum.
Verdiğim tek örnek de o değildi, “sinirli öğretmen” örneği de vermiştim.
Aralarında emekliler de olan bazı astsubay okuyucular, bu örneği vermeme kırıldılar.
“Bir meslek grubunu aşağıladığımı” iddia edenler de oldu.
Hayır, böyle bir niyetim yoktu, devamlı okuyucular bu köşeyi yazarken kimseyi aşağılamamaya özel olarak dikkat ettiğimi bilirler.
Astsubayların, ciddi mesleki ve özlük sorunları olduğunu biliyorum. Kaldı ki bunu bilmesem ya da böyle sorunları olmasa da aklımdan bir meslek grubunu topluca eleştirmem.
Yine de kırılan olduysa, kusura bakmasınlar.
Bu köşede politikacıları, polisleri, yargı mensuplarını sıkça eleştiriyorum.
Yaptığım eleştirilerin amacı, bu meslek mensuplarını genel olarak küçümsemek vs. değildir.
Bu köşede yazdığım eleştirilerdeki amacım, daha iyi ve yeterli bir kamu hizmetine hepimizin ulaşabilmesini sağlamaktır.
Okuyucularımın Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarım.
Paylaş