ÖNCEKİ gün öğle vakti Bebek’teki Poseidon’da deniz kenarındaki bir masada oturur ve gri gökyüzünde daireler çizerek uçuşan beyaz martıları izlerken dilimde bu şarkı vardı: Belki üstümüzden bir kuş geçer.
"Yüksek Sadakat" isimli grubun yeni çıkan CD’sinde dinledim bu şarkıyı.
Elimdeki kadehten yükselen şarabın güçlü kokusunun yarattığı rüzgár beni oradan aldı, bir başka dünyaya götürdü.
Peter Pan gibi uçabilmeyi istedim. Masaldaki gibi, varlıklarına inanırsan, perilerin gerçek olabileceğini hatırladım bir kez daha.
Şarkıyı sanki Tinker Bell kulağıma fısıldıyordu:
"Gül renginde gün doğarken / Boğazdan gemiler usulca geçerken / Gel çıkalım bu şehirden / Ağaçlar, gökyüzü ve toprak uyurken."
"Dolaşalım kumsallarda / Çılgın kalabalık artık çok uzaklarda / Yorulursan yaslan bana / Sarılıp uyuyalım gün batımında."
"Belki üstümüzden bir kuş geçer / Kanadından bir tüy düşer / İner döne döne gökyüzünden / Hiçbir yüz güzel değil senin yüzünden."
"Haydi kalk gidelim bu şehirden / Gün doğarken ya da güneş batarken / Belki kuşlar geçer üstümüzden / Kanatları senin ellerinden."
Bayram tatilinde bir yerlere gidiyorsanız, otomobilinizde dinlemek için bu CD’yi ya da kasedini alın derim.
Sevdiğinizle birlikte yolda giderken, bakarsınız bir kuş geçer üstünüzden!
Mutlu bayramlar!
Nasreddin Hoca İstanbul Belediyesi’nde
YILBAŞINDAN bir-iki hafta kadar önce İstanbul Levent’te Akmerkez’in de bir ucunda bulunduğu köprülü kavşakta yeni bir trafik düzenlemesi yapıldı. Bu düzenleme için ekipler gece gündüz çalıştılar, yolların yönü değiştirildi, bazı tek yönlü yollar geliş-gidişli hale getirildi ve trafik "arapsaçına" döndü.
Belli ki önceden ciddi bir inceleme yapmaya gerek görmeden, ilk akla gelen "çözüm" uygulanmıştı.
Bölge halkının yoğun itirazları ve gazetelerde bu konuda çıkan haberler, yanlıştan çabuk dönülmesini sağladı. Pazar günü oradan geçerken bir süre önce yolları değiştiren ekiplerin, kavşağı eski haline getirmek için harıl harıl çalıştıklarına tanık oldum. Dün de görüldü ki eski haline dönünce trafik daha iyi akıyor, uzun kuyruklar ortadan kalkıyor. O yolu kullananlar Nasreddin Hoca fıkrasındaki gibi hissediyorlar kendilerini şimdi: Kaybettikleri eşeklerini buldukları için seviniyorlar!
Kendime şunu soruyorum: Belediyeyi bir hatadan çabuk döndüğü için tebrik mi etmeliyim?
Verdiğim yanıt hiç hoşuma gitmiyor. Demek ki diye düşünüyorum, İstanbul’da böyle önemli kararlar, üzerinde yeterince çalışılmadan kolayca verilebiliyor.
Merak ettiğim bir husus da şu: Bu kavşağı önce bozmak, sonra düzeltmek için kaç lira harcandı? Kaynaklarının kıt olduğunu bildiğimiz belediyenin tutarı az da olsa böyle bir kaynağı bu şekilde çarçur etmesinin sorumlusu kim? Ve o sorumlu hálá aynı koltukta oturmaya devam ediyor mu?
Denemekten vazgeçmeyecekler
ARKADAŞIMIZ Nuran Çakmakçı, pazar günkü Hürriyet İnsan Kaynakları Gazetesi’ndeki köşesinde çok ilginç bir haber verdi.
Özel Öğretim Kurumları Kanun Taslağı’na bir madde eklenmiş. Buna göre, Türkiye’de yabancıların kuracağı özel okulların orta bölümlerine Türk çocukları da devam edebilecekler.
Dünyanın her yerinde bu tür okullar var. Meslekleri gereği ülke ülke gezen diplomatlar ve yabancı ülkelerde çalışmak, yaşamak zorunda olan yabancılar çocuklarını bu okullara gönderiyorlar ve böylece onların "eğitimlerinde devamlılık" sağlayabiliyorlar.
Taslak, bu haliyle yasalaştığı takdirde, yani Türkiye’de yabancıların açtıkları özel okullara Türk çocukları da devam edebildiklerinde nelerin olabileceğini tahmin etmek zor değil.
Ve bu okulların "asıl işlevinin" de "türban yasağını delmek" olarak ortaya çıkacağını kestirmek için falcı olmaya gerek yok.
Özel eğitimi, neredeyse tümüyle "yabancı sermayeye" teslim etmek anlamına da gelebilecek bu tasarının çok gürültü çıkaracağını tahmin ediyorum.