BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Katar’dan döndükten sonra ortadan kayboldu ve sonra Abant’ta ortaya çıktı.
Böyle ani bir tatile çıktığını görünce "Belli ki" diye düşündüm, "Katar’da çok yorulmuş."
CHP Milletvekili Muharrem İnce’nin araştırmasına göre 2 Aralık 2007 ile 16 Nisan 2008 arasında geçen dört buçuk aylık zaman içinde Katar’ı, bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan ve sekiz bakan ziyaret etmiş. Başbakan Erdoğan, biri düğün daveti olmak üzere iki gezi yapmış.
Muharrem İnce "Katar’da maden mi bulduk" diye soruyor. Çünkü Katar’ın toplam ihracatımızdaki payı binde 3’ü bulmuyor, ithalatımızda da ilk 40 ülke içinde yer almıyor.
Cumhurbaşkanı’nın gezisinde ortaya çıkan "hediye saat skandalı" ile bir bağ kurmayacağım! (Anladınız siz o konuyu!)
Ancak bu son gezi ile ilgili bazı duyumlarım var.
Biliyorsunuz Sabah ve ATV, kimsenin giremediği bir ihale ile Çalık Grubu’na verildi. Grubun bu işlere bakan yöneticisi Başbakan’ın "hısımı".
Çalık Grubu, bu alışveriş için gerekli dış krediyi bulamadı. Bunun üzerine Vakıfbank ve Halkbank’a "talimat" verildi. Onlar da toplam 750 milyon dolarlık bir kredi açabildiler.
Eksik kalan 350 milyon doları da Katarlılar karşılayacak deniliyor.
Başbakan’ın gezisi bu iş ile ilişkilendiriliyor.
Heyettekiler son pazarlıkların bizzat Başbakan ile Katarlılar arasında "kapalı kapılar ardında" yapıldığını anlatıyorlar.
"Başbakan, nasıl bir taahhütte bulundu da Katarlılar, başlangıçta gönülsüz oldukları bu işe girdiler" sorusu akılları kurcalıyor elbette.
Merak etmeyin, kokusu yakında çıkar. İleride Yüce Divan yargılamaları sırasında da bugün için ulaşamadığımız öteki bilgilere de ulaşırız nasıl olsa.
Burası Türkiye, iki kişinin bildiğini herkesin öğrenmesi için fazla zaman gerekmez!
Aslan sosyal demokratlar!
CHP İstanbul İl Başkanlığı’na "tayin ile" getirilen Gürsel Tekin, göreve geliş amacına uygun olarak birçok ilçe örgütünü feshetti ve kendi seçtiği isimleri yönetime getirdi.
Tekin bu "operasyonun" sonucunu gururla açıklıyor: İsmet İnönü dönemi dahil CHP tarihinde bir ilk başarıldı ve İstanbul’daki 139 delegenin tamamı Deniz Baykal’a destek imzası verdi.
Böylece 10 gün sonra yapılacak Kurultay’ın nasıl cereyan edebileceği ile ilgili bir fikir de edinmiş bulunuyoruz: Baykal için dikensiz gül bahçesi!
Bu tablo bana eski Doğu Bloku ülkelerindeki "demokratik seçimleri" hatırlatıyor.
CHP de parti kimliğindeki "sosyal demokrat" ifadesinin "demokrat" kısmını başarıyla yerine getirilmiş olacak.
Başka politikacıların aday olabilmesinin tüzük oyunlarıyla engellendiği bir seçimde, Baykal "demokratik bir şekilde" yeniden iktidara gelecek.
CHP delegeleri, Türkiye tarihinin en çok seçim kaybeden siyasi liderine bağlılıklarını sunacaklar, Recep Tayyip Erdoğan da mutluluktan havaya uçacak!
Deniz Baykal da sonuçlara memnun olacak tabii.
Küçük de olsa bir partisi olduğu için!
Samimiyetlerine inanan var mı?
AVRUPA Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı’na, AKP’yi kapatma davasını eleştiren bir demeç siparişi verilmesi tepkiyle karşılandı.
Bizim gazete de dahil olmak üzere bazı gazeteler bu haberi biraz da şaşırmış bir ifade ile verdiler.
Ben de herkesin şaşırmış olmasına şaşırdığımı söylemeliyim.
Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı iken AB İlerleme Raporu’nda türban yasağı eleştirilmedi diye tepki göstermişti. Dileyenler 2003 yılının Kasım ayının 12’sinde yayımlanan gazetelere bir göz atabilirler.
Benzeri bir tutumdu. AKP hükümeti, türban konusunda adım atmak için AB’nin bu konudaki yasağı eleştirmesini bekliyor ve istiyordu.
Belli ki bu konuda AB çevrelerinde kulis de yürütülmüştü ama AB bu fikre yüz vermeyince Dışişleri Bakanı tepki göstermişti.
Bu, AKP’de genel bir davranış biçimi.
İşine geldiği zaman AB’den ve Avrupa’dan daha iyi bir şey yok.
İşine gelmediği zaman ise "ulemaya danıştın mı", "kimse bizim işimize karışamaz" vs.
Böyle zikzaklar çizen bir partinin, demokratikleşme ve AB üyeliği konusunda samimi olduğuna inanan var mı?