BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesine katılmamasını yadırgadığımı ve bu duruma sinirlendiğimi söylemeliyim.
Başbakan’ın Antalya’ya yapacağı gezi gayet rahatlıkla bir sonraki güne, programına uymuyorsa daha uygun bir zamana rahatlıkla ertelenebilecek türden bir geziydi.
Başbakan, böyle alçakça bir cinayete kurban gitmiş bir yüksek yargıcın cenazesinde mutlaka bulunmalıydı diye düşündüm.
Gazetelerdeki haberleri bu düşünceyle okurken dikkatimi bir başka haber çekti: Başbakan, olaydan sonra Danıştay’ı ziyarete gittiğinde hiçbir yargı mensubu kendisini karşılamamış.
Bunun da doğru bir davranış olmadığı çok açık.
Dün Anıtkabir ziyaretiyle başlayan törenlerdeki genel havayı televizyonların canlı yayınlarında izlerken, Başbakan’ın cenaze törenine katılmasının, böyle bir törende kimsenin istemeyeceği başka olaylara yol açabileceğini fark ettim.
Böyle olayları fırsat bilecek bir iki fanatiğin ya da provokatörün atacağı sloganlar, zaten cinayetin şokuyla sarsılmış nefret duyguları içindeki insanları kışkırtabilir ve yeni olaylara da yol açabilirdi.
Böyle düşününce, "Başbakan iyi ki Antalya’ya gitmiş" dedim.
Koltuğa veda etmenin zamanıdır
DANIŞTAY İkinci Dairesi Başkan ve üyelerine karşı yapılan saldırı, teröre karşı hassas yerlerin ve kişilerin korunmasında ciddi güvenlik açıklarımız bulunduğunu gösteriyor.
Danıştay gibi önemli bir kurumdaki güvenlik kameraları bile çalışmıyor.
Daha da vahimi, üzerinde günlerce konuşulan bir kararı veren yargıçların, artan tehditler üzerine yaptıkları koruma taleplerinin karşılanmamış olması.
Ankara Valiliği’ne bunun için yapılan başvuru, "çağrılı koruma" yöntemiyle karşılanmış.
Önceden saat ve yer bildirerek koruma istemek anlamına geliyor bu yöntem.
Teröristlerin işe çıkmadan önce randevu istedikleri pek görülmediği için de doğal olarak pek işe yaramayan bir yöntem.
Daha da vahim olanı, tehditler alan bir grup yargıcın işyerlerinde bile özel bir güvenlik önleminin alınmamış olması.
Bir başka güvenlik zaafı, saldırıyı gerçekleştiren kişinin çok kısa bir süre önce CumhuriyetGazetesi’ne yapılan el bombalı saldırıya katılmış olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıkıyor.
O saldırının failleri zamanında yakalanabilmiş olsaydı, bu saldırıyı planlayan çete ortaya çıkarılmış ve bir yargıcımız yaşamını kaybetmemiş olurdu.
Bütün bu tablo, başta İçişleri Bakanı olmak üzere güvenlikle ilgili yetkililerin kendi durumlarını yeniden gözden geçirmelerini gerektiriyor.
Bizde beceriksiz kamu görevlilerinin istifa etmeleri pek kabul gören bir davranış değil ama artık birilerinin de sorumluluğu üzerine alması gerekiyor.
Külkedisi yine ortada kaldı!
BİR yabancı bana, "Türkiye’yi bir tek cümleyle anlat" dese şöyle söylerim: Türkiye, Brezilya dizisi gibi bir ülkedir!
Aynı tekdüze senaryo bitip tükenmeden oynanır. Kötü adamları daha ilk sahnede anlarsınız. Herkes onların kötü olduklarını bilir; ama içlerinde tutmaya devam eder.
Mutluluk ile mutsuzluk arasındaki geçişler bir kibritin yanıp sönmesi kadar bir süre içinde gerçekleşebilir. Kahkahalarla gülmekte olan insanların aniden ağlamaya başladıklarını görür ve üstelik buna hiç şaşırmazsınız.
İyiler tam kazanacaklar gibi olur; ama konuşmaya o kadar çok meraklıdırlar ki sonunda kötülerin kendilerini o durumdan kurtarmaları için gerekli şartlar doğar.
Bu yüzden Türkiye, bir Brezilya dizisine benzer. Ve öyle bir şeydir ki arada 50 bölüm bile seyretmeseniz hiçbir şey kaybetmez, neler olup bittiğini ve gelecek bölümlerde sahnede neler olacağını kolayca kestirebilirsiniz.
Murat Belge de geçenlerde bir yazısında Türkiye’yi Külkedisi Sinderella’ya benzetmişti.
Neşe içinde dans ederken bir anda saatin çanlarıyla kabağa dönüşüveren "arabasıyla" ortada kalan bir Sinderella!
Sonra yeniden bir perinin sihirli değneği değer ve bizim pasaklı kız, bir rüya prensesi olarak yeniden neşeyle dans etmeye başlar. Ta ki saatler yeniden 12’yi vurana kadar!
Danıştay’a saldırıyla sonuçlanan bir dizi provokasyonu bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçirirseniz Belge’ye hak verirsiniz.
Öyle görünüyor ki saat yeniden 12’yi gösteriyor! "Sihirli bir değnek" için aslında bir periye ihtiyacımız olmadığını, geçmişten dersler almış olmanın buna yeteceğini de bakalım ne zaman öğrenebileceğiz.