Ataköy korsanları!

KIZIM doğduğunda "Bir süre Boğaz görmesek de olur" diyerek Ortaköy’den, Ataköy’e taşınmıştık.

Çünkü o tarihte İstanbul’da suları düzenli akan, programlı elektrik kesintilerinden etkilenmeyen tek semt Ataköy idi.

Bir akşamüstü çocuk parkındaki kum havuzunda Yasemin kendisinden biraz büyük arkadaşlar edindi. Ve sonra "onlar da bizim olsun" diye tutturdu.

Doğal olarak çocukları "sahiplenip" evimize götüremedik ama sonraki günler boyunca biri kız biri oğlan o iki çocuk Yasemin’in en iyi arkadaşları oldular.

İlginç bir tesadüf o çocukların da babası gazeteciydi ve o tarihte Hürriyet’te birlikte çalıştığımız bir arkadaşımdı: Cafer Yarkent.

Geçen gün bir gazetede okuduğum bir haber beni yeniden Ataköy’deki o kum havuzuna götürdü.

O çocuklardan biriyle ilgiliydi haber.

Burak Yarkent büyümüş, Amerika’da okumuş ve benim artık gerçekleşmesi çok zor görünen bir hayalimi gerçekleştirmişti.

Burak, şimdi Hollywood’da çalışıyor ve belki de Amerikan film endüstrisine en tepesinden giriş yapmayı başaran ilk Türk.

Burak, Türkiye’de de gösterime girecek olan Karayip Korsanları-2 filminin görsel efektlerini yapmış. Amerikan gazeteleri iki haftadır filmin görsel efektlerinin başarısından söz ediyor ve filmin gişe başarısı şu anda eski listeleri altüst ediyor.

Cafer ile konuştum. Burak şu anda ikinci ve üçüncü filmlerini de tamamlamak üzereymiş. Eylül ayında vizyona girecek film de Amerika’da şimdiden merakla bekleniyor.

Ataköy’de bir kum havuzunda kumdan kaleler, tüneller yaparak oynayan bir Türk çocuğu, şimdi hayallerini dünyanın her köşesine taşıyan filmlerin görsel efektlerini yapıyor.

Burak’ın başarısından o kadar gurur duyuyorum ki bunu sizlerle de paylaşmayı istedim.

Karayip Korsanları’nı izlerken kum havuzundaki o hayalci çocuğu da hatırlayın istedim
.

Askeri öğrenci bira içemez mi?

KARA Harp Okulu (KHO) Komutanı’nın istifasıyla sonuçlanan olayla ilgili haberleri okurken bir şey dikkatimi çekti.

Müstafi komutan ile ilgili ihbar mektuplarında, Kara Harp Okulu öğrencilerinin hafta sonu tatillerinde, gittikleri bir lokalde bir şişe bira içmeleri de şikáyet konusu olmuş.

KHO öğrencileri, üzerlerinde üniformaları olsa ve "yatılı" okumak mecburiyetinde de olsalar, sonuç olarak üniversite öğrencisidirler.

18 yaşını bitirmiş, ne istediğini bilecek ve hareketlerinin sonuçlarının ne olacağını bilen olgunluktaki gençlerden söz ediyoruz.

Ve herhalde bir hafta sonu tatilinde, kız ya da erkek arkadaşlarıyla birlikte bir şişe bira içmelerinde bir kötülük de olmamalı.

KHO öğrencilerinin, aileleriyle birlikte yemek yiyebilecekleri ve askeri kurallarla yönetilen bir lokalde bira içmiş olmalarını şikáyet konusu yapan zihniyetin nasıl bir şey olduğunu gerçekten merak ediyorum.

Anadol, 40 yaşına bastı!

DÜN Hürriyet’te yayımlanan bir ilan nedeniyle farkına vardım. Anadol, 40 yaşına girmiş.

İlanı veren Pressan isimli şirket de kırkıncı yılını kutluyor. Zaten şirketin kuruluşuna neden olan şey Anadol’un Türkiye’de üretilmeye başlaması.

Anadol, ilk Türk otomobili olarak çocukluğumun rüyalarından biriydi.

Bir gün büyüyüp bir Anadol sahibi olmayı hayal ettiğimi hatırlıyorum.

Teknolojisi belki bugünün koşullarına göre çok geriydi ama o tarihte Türkiye’de bir otomobilin üretilmesi, bir girişimcinin buna cesaret edebilmesi başlı başına bir olaydı.

Çünkü o tarihte "yerli mallar haftası"nda okuldaki sıralarımızın üzerinde sadece kuruyemişler ve mevsim meyveleri olurdu. Bir de İş Bankası kumbarası.

Önceki gün de yine Hürriyet’te bir haber vardı. Türkiye, ticari motorlu araçlar üretiminde dünyanın lider ülkelerinden birisi haline gelmiş.

Artık "yerli mallar haftası" da eskisi gibi kutlanmıyor. Kuruyemişler belki yine yeniliyordur ama müfredat yerli mallar haftasında AB ve Gümrük Birliği bilgilerinin verilmesini de içeriyor.

Gücüne güvenen, rekabetten korkmayan ve gümrük duvarlarının arkasına saklanmamayı başaran Türkiye’nin kırk yılda nereden nereye geldiğini gösteren bir haber bu.

Bugünün çocukları Anadol’u sadece eski fıkralardaki komik öykülerden hatırlıyorlar.

Onlara Anadol’un nasıl bir devrimin ilk ateşi olduğunu anlatabilirsek, bugün yaygınlaştırılmaya çalışılan korkuların da içi boş bir safsatadan ibaret olduğunu daha iyi öğrenebilecekler.
Yazarın Tüm Yazıları