Aşk, soru sormaktan kaçınmaktır

BİR jeolojik terim olarak “sıvılaşma” kavramıyla o meşum Marmara depremi vesilesiyle tanıştım.

Haberin Devamı

Daha önce böyle bir şey hiç duymamıştım. Kumlu ve çok zayıf killi toprağın sarsıntı nedeniyle bir tür sıvıya dönüşüp üzerindeki binaları taşıyamaz hale gelmesini anlatmak için kullanılıyordu.


Geçen gün Verda Özer, Hürriyet’teki yazısında da “sıvı modernite” kavramından söz ediyordu.

Polonyalı sosyolog Zygmunt Bauman’ın yarattığı bir kavram bu.

“Akışkan zamanlarda” yaşadığımızı savunuyor, toplumdaki değişimin modern zamanlarda giderek daha hızlı olduğunu anlatan bir kavram bu.

Akışkan bir değişim, hiç durmadan devam ediyor.

Neyin modern, neyin postmodern olduğunu bile anlamamızı zorlaştıracak kadar hızlı ve akışkan bir değişim!

Verda, bu kavramdan yola çıkarak günümüzde devletlerarası ittifakların da böyle sıvılaşmış olduğunu anlatıyordu.

Bauman’ın Türkçede yayınlanmış kitabı “Akışkan Aşk” (Versus Yayınları, Çeviren: Işık Ergüden) da modern zamanlarda erkekler ve kadınlar arasındaki “ilişkiyi” irdeliyor.

Modern insanın kendisinden başka bir şeye güvenmekten umut kestiğini, açık bir yararsızlık duygusu yaşadıklarını ve bunu yenmek için “öteki ile ilişki kurmaya can attığını” anlatıyor.

Ama öyle akışkan bir durum var ki “ilişkide olma hali” bile insanı tereddüde düşürüyor.

Bu ilişkinin kendilerine bir yükümlülük dayatmasından çekiniyorlar.

Yükümlülüğün de ötesinde bir kadına ya da erkeğe bağlanmaktan kaynaklanan “özgürlük yitiminden” de huzursuz oluyorlar.

Akışkan modern dünyanın insana sunduğu birlikte yaşama isteği, diğer yandan da birlikte yaşamanın yarattığı riskler ve kaygılarla zedeleniyor, hırpalanıyor.

“Issız Adam” filmindeki gibi avucuna kadar gelmiş, parmaklarını kapatsan senin olabilecek aşkı, bu kaygılar ve endişelerle kaçırıveriyor insan.

Bauman şöyle yazıyor: “Aşk söz konusu olduğunda, sahiplenme, iktidar, kaynaşma ve düş kırıklığı, Mahşerin Dört Atlısı’dır.”

(“Patmos Kartalı” Aziz Yuhanna’nın, Yeni Ahit’te kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağını bildirdiği atlılar “Mahşerin Dört Atlısı” olarak biliniyor. Bodrum, Kuşadası ya da Didim’den kolayca geçebileceğiniz Patmos Adası’na yolunuz düşerse, İsa’nın Yuhanna’ya göründüğüne inanılan mağarayı da ziyaret etmeyi unutmayın derim.)

Modern insanın tuhaflıklarından biri işte.

Hem birisine her şeyimizle bağlanmak, onu içimize alıp, onunla bir olmak, aynı şeye gülüp, aynı şeye üzülmek istiyoruz hem de sevdiğimiz insanı sahiplenmek, onun üzerinde bir iktidar kurmak istiyoruz.

Ve fakat aynı şeyi karşımızdaki insan da yaptığında “Hani benim özgürlük alanım” diye dertleniyoruz.

Oysa bir çift olarak yaşamak, aynı zamanda belirsiz bir geleceğe de rıza göstermek anlamına gelir.

Bauman’ı okuyalım: “İki kişilik yaşamın geniş bir cadde mi yoksa çıkmaz bir sokak mı olacağı bilinemez, en azından önceden bilinemez. Önemli olan şey, sanki bu farklılık önemsizmiş gibi günler boyunca yol almaktır.”

Aşkta önemli olan bu yolculuktur, yolun nereye varacağı değil.

İyi bir yere varır, bir yastıkta kocar ve birbirinin kollarında son nefesini verme olanağı bulursanız ne âlâ.

Bilinmeyene, öngörülemeyene doğru birlikte ilerlemek, aşk adını verdiğimiz duygunun olmazsa olmazıdır.

İşte Bauman’ın aşk tarifi:

“Aşk, cevabı ertelemek ya da soru sormaktan kaçınmak anlamına gelir.”

Çünkü aşkta “soru sormak” esasen bir güvensizliğin eseridir.

“Bana verdiği sözü tutacak mı” sorusuyla başlayan, “Bana ihanet ediyor mu acaba” sorusuna kadar varan bir dizi güvensizlik belirtisi.

Ve bir aşk ilişkisinde böyle bir durum ortaya çıktıysa bilin ki bu, ilişkiyi suya karışmış bir arsenik gibi yavaş yavaş zehirler, öldürür.

İlişkinin taraflarından biri güvensizlik nedeniyle her öküzün altında bir buzağı aramaya başladığında, bu, ilişkinin öteki tarafını da etkiler.

Bauman’dan aktarıyorum:

“Akıntıya kapılan ilişkinin dümensiz, dayanıksız sandalı, birçok ilişkinin batma tehlikesi geçirdiği, adı kötüye çıkmış iki kaya arasında yalpalar durur: tam boyun eğme ve tam iktidar, uysalca rıza gösterme ve küstah fetih, kendi özerkliğini ortadan kaldırma ve partnerinkini zapt etme. Bu kayalardan birine çarpmak, yedek parça çağında büyümüş ve tamir sanatını öğrenme fırsatı bulamamış yeniyetme bir gemiciyi taşıyan bir sal şöyle dursun, gayet iyi giden ve deneyimli bir mürettebata sahip bir teknenin bile parçalanmasına yeter. Hiçbir modern denizci, denizde yol alacak durumda olmayan bir öğeyi tamir etmek için bir dakika bile kaybetmez: Yedeğiyle onu hemen değiştirmek ister. Ama ilişkilerin salında yedek parça bulunmaz.”

Eğer kendinize bir köle değil de gerçek bir âşık arıyorsanız ve onu bulduğunuza da inanıyorsanız, akışkan modern zamanların etkisinden sıyrılmaya bakın.

Ne kadar süreceğini düşünmeden, beraberce el ele yürümenin insana vereceği haz, yolun sonunun nereye varacağını düşünerek dertlenmenin sizlere vereceği ıstıraptan çok ama çok daha değerlidir.

Böyle yaparsanız, yaşadığınızı hissedersiniz, kalbinizin çarptığını, sonsuzluk içinde akıp gittiğinizi!

Yazarın Tüm Yazıları