Arınç bunu neden yaptı?

BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç bunu ilk kez yapmıyor. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in internet sansürü ile ilgili eleştirilerine verdiği yanıt, ne yazık ki bir kez daha terbiye sınırlarını zorluyor.

Haberin Devamı

Arınç, Boyner ve benzeri düşüncede olanların iktidara geldiklerinde isterlerse porno siteleri serbest bırakabileceklerini söylüyor.
Arınç yaşında birisinin bir fikri ifade ederken meseleyi bir şekilde seks gibi konulara bağlamasının bir açıklaması vardır elbette ama ben bununla ilgili değilim.
Arınç’ın durduk yerde TÜSİAD Başkanı’na böyle çıkışmasının bir tek anlamı var.
Seçimlere artık az bir süre kaldı ve AKP bir kez daha “büyük sermayeye çakan” bir görüntü vermek peşinde.
Böylece iktidarı boyunca hiçbir şey yapmadığı işçilere ve dar gelirlilere bir mesaj verme çabası bu.
“Bakın büyük sermayeye bir tek ben kafa tutabiliyorum” görüntüsü yaratmaya çalışıyor.
Deniz Kurdu tatbikatlarının iptaline yol açan gelişmeleri de böyle okumak gerekiyor.
Artık öğrendik ki asker ile çatışma görüntüsü AKP için bir oy toplama vesilesi ve bundan kolayca vazgeçemiyorlar.
Eskiden bunlara bir de yüksek yargıyı ekliyorlardı ama HSYK bir düzene sokulup, Danıştay ve Yargıtay’a yeni üyeler alındığından beri onun artık eskisi kadar önemi kalmadı.

Haberin Devamı

Bu güzel tabloda kavgaya yer yok

MANCHESTER United ile Barcelona arasında oynanan Şampiyonlar Ligi finalini seyretmek için Londra’ya giderken British Airways dergisinde Türkiye’ye yatırım yapılmasını teşvik eden bir ilan gördüm.
Başbakanlık’a bağlı yatırımı teşvik ajansının verdiği ilanda Türkiye’ye neden yatırım yapılması gerektiğini açıklayan veriler var.
25 milyondan fazla iyi eğitilmiş ve istekli işgücü, 2009 yılında 450 bin üniversite mezunu genç, 150 üniversite, dünyanın 16. büyük ekonomisi, Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi gibi gerekçeler.
Okuduğunuzda bir Türk olarak gurur duyacağınız bir tablo.
Ama içeriye dönüp baktığımızda gördüğümüz sadece bir kavga görüntüsü, özgürlükleri kısma çabası, basın özgürlüğünden hazzetmemek!
Bu yatırımcılar için iyi bir tablo değil.
Türkiye’ye yabancı sermayeyi çekebilmenin yolu öncelikle özgür bir ülke yaratmaktan geçiyor. Gereksiz kavgaların yapılmadığı huzurlu bir ülke!
Bunun nasıl yapılacağı da belli.
Brüksel’de, Londra’da, Roma’da, Madrid’de insanlar nasıl yaşıyorlarsa öyle bir düzeni kurmak. Hukukun egemen olduğu, insanların “başıma bir şey gelir mi” endişesi taşımadan iş yapabildikleri, fikirlerini söyledikleri bir ülke!
Telefonların dinlenmediği, hoşa gitmeyen şeyler söyleyenlerin üzerlerine devlet gücüyle gidilmediği bir yer.
Bunları sağlayamıyorsanız, yabancı sermaye yatırım yapıp, yeni iş alanları açmaya değil, zaten kurulmuş olanları satın almaya geliyor, bunu da son sekiz yıllık deneyimimizle gördük, öğrendik.

Haberin Devamı

Dünya giderek nasıl da küçülüyor

İNGİLTERE ordusunun yarısının aşırı kilolu ya da obez olduğunu Daily Mail gazetesinin bir haberinden öğrendim.
Ordunun yüzde 57’si normalden daha kilolu ve bunların yüzde 12’si “obezite” sınırlarının üstünde kalıyor.
Belçika ordusunda da obezite oranı yüzde 5,5 civarında imiş.
Normal olarak askeri konular dikkatimi çekmez, bu haberi gazetenin sayfaları arasında fark etmiş olmamın nedeni haberin İstanbul’da bulunan bir muhabir tarafından yazılmış olması.
Fiona MacRae, gazetenin bilim muhabiri ve haberi bir kongre nedeniyle bulunduğu İstanbul’dan yazmış. Avrupa Obezite Kongresi ülkemizde yapılmış ve ben bunu bir İngiliz gazetesinden öğrendim.
Haberde Türk ordusunun durumu ile ilgili bir ayrıntı yok. Bizim gazetelerde de böyle bir habere rastlamadım.
Bunu yazmam bir basın eleştirisi yapmak değil. Dünyanın ne kadar küçüldüğünü gösteren örneklerden biri bu sadece!
Bunu Şampiyonlar Ligi finalinde de görmek mümkündü.
Maç bir İngiliz ve bir Katalan takımı arasında oynanıyordu ama tribünlerde üzerlerinde bu takımların formasını giyen insanlar içinde bu ülkelerle hiç alakası olmayanlar da vardı.
Küreselleşme bu olsa gerek.
Maçta önümde oturan Afrikalılar, Barcelona gol attığında yerel danslarını yapıyorlardı. Maçtan önce oteldeki asansörde bir grup Barcelona formalı Arap ile karşılaştım. Adının Abdullah olduğunu öğrendiğim sekiz yaşlarındaki oğlanın sırtında da Messi forması!
Bizim arkadaşlar içinde de Manchester formalı olanlar da vardı, Barcelona giyenler de.
Futbolun dünya insanlarını nasıl bir araya getirebildiğinin ilginç örneğiydi. Ve herkes bir arada maç seyretti, maçtan önce çevre birahanelerde bir arada bira içip, maç saatini bekledi, çıt çıkmadı! Gerçekten özlediğim bir tablo bu.
Benim hangi formayı giydiğimi merak edenlere de söyleyeyim: Tabii ki Fenerbahçe forması!

Yazarın Tüm Yazıları