Deniz Seki’nin eski nişanlısının ‘biten ilişkileri’ üzerine söylediklerini bizim gazetede okudum. Burada tekrarlamaktan utanacağım sözler.
Aslına bakarsanız Deniz Seki’nin adını da yazmasam olurdu ama kendisini tarif etmek için kullanacağım her cümle zaten ismini herkesin kolayca tahmin etmesine neden olurdu.
Böyle konularda isim yazmak istemiyorum çünkü meselemiz kişiler değil, olaylar ve durumlar.
* * *
Gazetede okurken söyleyenin adına yüzümü kızartan sözler, tahmin edebileceğiniz gibi eski nişanlıyı kötülemeyi hedefliyor.
Bu ilk kez rastladığımız bir durum da değil tabii.
Toprağı bol olsun, yakın dönem filozoflarından Ortega y Gasset, birbirleri hakkında atıp tutan eski sevgililer için vaktiyle şöyle yazmıştı:
“Ya o adam sandığımız ölçüde kötü biri değildir ya da kadın, aslında, sandığımız kertede seçkin bir kişilikte değildir.”
Hande Ataizi, bir televizyon programında ‘Türk tipi erkek modelinin’ kendisine daha yakın olduğunu söylemiş.
Gazetede okudum, hangi program olduğu yazmıyordu (Arkadaşlar, bir haberi bir yerden alıyorsanız kaynak gösterin, meslektaşınızın emeğine saygılı olun lütfen).
Hande Ataizi şöyle konuşmuş: “Daha Türk tipi bir erkek modeli yani daha sahip çıkan. Paramı kazanıyorum ama ‘Olsun be aşkım, ben varım arkanda. Senin hiçbir şeye ihtiyacın yok’ gibi bir cümleyi duyamadım. Alman usulü de bir yere kadar. Kadına erkek rolleri karıştırmamak gerek; kadın kadın olarak kalacak, erkek de erkek haklarına sahip olacak.”
Haliyle bu sözler üzerine yazılmış yorumları da okudum.
Havaalanından Bodrum’a doğru gelirken, Güvercinlik’i geçince sağ tarafınızda eskiden şahane bir manzara olurdu: Lacivert deniz, yemyeşil çam ormanı, uçan kuşlar...
Kuşlar hâlâ uçuyor. Deniz de aynı renk. Yeşil orman? Kesildi, bitti, otellerle doldu.
Oysa Cumhurbaşkanı, bir gün tekneyle oralarda dolaşmış ve bu inşaatları görüp emretmişti: “Bunları durdurun!” Durdurmak bir yana, hızlandırdılar. O vakit bir otel inşaatı vardı, şimdi üç otel oldu.
Orman deseniz, sizlere ömür... Fatih Sultan Mehmet’i yerlere göklere sığdıramayan bir iktidar döneminde, ‘ormanımdan bir değil bin ağaç kesen’ kellesinden olmadı, beş yıldızlı otel sahibi oldu! Muhafazakârlığın alaturka versiyonu mu desem? Bilemedim.
Bodrum Yarımadası’nda artık yeni bir ‘hile-i şeriye’ yapılıyor. Konut amacıyla inşaat yapılması yasak olan yerlere ‘beş küsur yıldızlı’ otel yapıyoruz diye ‘villalar’ konduruluyor. Ruhsat böyle alınıyor. Her bir villa minimum 2-3 milyon euro fiyattan satılıyor, otel ise bu işte sadece bir figüran.
Paralı turist ne ister?
Oysa aynı Bodrum’da bütün bunlardan farklı bir yer daha var. Uzakdoğulu Aman zincirinin Bodrum şubesi Amanruya.
Sahilden baktığınızda herhangi bir bina göremiyorsunuz.
Urla’ya ve doğal olarak Ege’nin laciverdine tepeden bakan evle ilgili çok şey duymuştum. Kıskançlıkla yapılmış çekiştirmelerden daha çok, hayranlık ifade eden konuşmalar ve gazetelerde yayımlanmış haberlerdi bunlar.
Şöyle bir manzara hayal edelim: Toskana kırsalında bir tepenin üzerindeyiz. Aşağıya, sahile doğru göz alabildiğine uzanan zeytin ağaçları var. Tepedeki evin içine giriyorsunuz; salonundan baktığınızda, gözleriniz Versailles Sarayı’nın bahçesinin bire bir yapılmış küçük bir kopyasından lacivert bir denize doğru hiçbir engele takılmıyor.
Bahçeden evin yan tarafına geçince bu kez bir Japon bahçesinde buluyorsunuz kendinizi. Sular şırıl şırıl akıyor, Urla’nın ikliminde yaşamakta zorluk çekmeyecek ağaçlarla çevrili bir Japon bahçesi bu.
Aşağıya inince sizi bir gülistan karşılıyor; bu kadar gülü en son çocukken babamla Isparta’ya gittiğimde bir arada görmüştüm.
Lucien Arkas, Türkiye’nin en büyük gemi filosunun sahibi. 60’a yakın gemisi, 500’den fazla kamyonu var. Yeni hevesiyse trenler...
Fotoğraflar:Sebati KARAKURT
Hikayeyi Fenerbahçe açısından yazacak olursak ilk cümle de buydu, sonuncu cümle de!
Kasımpaşa, beklenmeyen bir oyun planıyla sahadaydı.
Geride sağlam durup, hızla karşı atağa geçmek diye özetleyebileceğimiz temel planının dışına çıkmıştı.
Topa önde basıyor, Fenerbahçe’nin geriden oyun kurarak çıkmamasını sağlıyordu.
Bunun sonucu Fenerbahçe’nin geriden topu şişirmesi oldu ve bir iki pozisyon dışında derli toplu bir atak da geliştirmelerine engel oldu.
Fenerbahçe stoperlerinin ve orta sahasının ileriye doğru top atma yeteneklerinin sınırlı olmasından yararlanmak istenmişti, işe de yaradı ama Kasımpaşa’ya gol getirmedi.
DIRAR’I ARADILAR
-
Gördükleri her kadına, kaba bir deyimle söyleyeceğim, ‘sarkan’, karşı taraftan bu konuda bir işaret alıp almadığına hiç bakmayan bir erkek tipi var.
Etrafınıza bakın, sayılarının hiç de az olmadığını göreceksiniz.
Geçen gün sohbet ettiğim, benden oldukça genç bir kadın arkadaşım bu tiplerden yakınırken şöyle dedi: “Böyle şeylerle karşılaşınca kendimi kirlenmiş hissediyorum.”
Arkadaşım bir İtalyan şirketinde yönetici pozisyonunda. İşi gereği yurtdışına da sıkça gidip geliyor.
“İtalya’da da erkekler flört meraklısı ama bizdeki gibi değiller” diyor.
Bunun ırkçı bir bakış olabileceğine dikkatini çektim, itiraz etti.
Doğrusunu isterseniz, sonunda ona hak verdim. Bunun nedeni yakından tanıdığım bazı erkeklerin tutumlarıydı. Onların davranışlarına ‘kur yapmak’ deyimi uymuyor. Onun için ‘sarkmak’ gibi bir argo deyim kullanacağım.
Geçen yıl, aralarında tanınmış oyuncuların da bulunduğu çok sayıda kadın, Oscar ödüllü yapımcı Harvey Weinstein’in cinsel tacizine uğradığını açıklamıştı. O günden beri dünya taciz meselesini tartışıyor.
Nitekim bu takımın oyuncularını birçok konuda eleştirebiliriz ama bu konuda söylenecek bir söz olamaz.
Fenerbahçe, beklediğimiz gibi baskıyla başladı. Rakibin defans planı eğer vardıysa da sahada uygulayamadılar.
İlk yarıda iki golü kolayca buldular.
Maçı koparabilecekleri iki pozisyondan biri gol olabilseydi, oyun da çok renkli olabilirdi. Neustaedter’in golünde yardımcı hakem Serkan Çimen ofsayt kararı verdi. Televizyon hakemleri bu konuda ne der bilmiyorum ama Neustaedter topla oynamadan önce kale ile arasında üç Antalyaspor oyuncusu var diye gördüm.
Antalyaspor’un maçı 2-1’e getiren golü Fenerbahçe’nin bu sezonki hikayesinin tekrarı gibiydi. Bu sezon bu düzeydeki oyuncuların yapmayacağını düşüneceğimiz hatalarla çok gol yediler ve o hatalar olmasaydı bugün uzak ara lider pozisyonunda olacaklardı. Bu sezon böyle hatalarla 9 gol yediler. Benzer bir hatayla bu maçta bir gol daha yediler.
KÜFÜRLERi KINIYORUM
- ‘Kaderin oyunu mu, yeterince konsantre olamamak mı’ diye sorarsanız, ikincisi derim. Skrtel’in hatasıyla gelen gol için eski bir halk deyişini hatırlatacağım; kuş taşa çarptı, taş kuşa değil!
Aykut Kocaman
Beş kez evlenip boşanan Yeşim Salkım, Posta’dan Selin Keleş’le konuştu ve gençlere bir hayat dersi verdi: “Asla evlenmeyin!”
Beş kez evlendiği için pişmanlık duyduğunu söylüyor.
Yeniden 18 yaşına dönebilse ilk yapacağı iş de ‘doya doya flört etmek’ olurmuş.
Yaşı kaçtır bilmiyorum ama beş kez evlendiğine göre flörte vakit bulamamış belli ki.
İnsanı mutsuz eder bu: İçinde bir şeylerin kalması!
Selin, “Birisinin yerine geçmek istese kimi seçeceğini” sormuş, “Frida Kahlo” diye yanıtlıyor.