Paylaş
Deniz Seki’nin eski nişanlısının ‘biten ilişkileri’ üzerine söylediklerini bizim gazetede okudum. Burada tekrarlamaktan utanacağım sözler.
Aslına bakarsanız Deniz Seki’nin adını da yazmasam olurdu ama kendisini tarif etmek için kullanacağım her cümle zaten ismini herkesin kolayca tahmin etmesine neden olurdu.
Böyle konularda isim yazmak istemiyorum çünkü meselemiz kişiler değil, olaylar ve durumlar.
* * *
Gazetede okurken söyleyenin adına yüzümü kızartan sözler, tahmin edebileceğiniz gibi eski nişanlıyı kötülemeyi hedefliyor.
Bu ilk kez rastladığımız bir durum da değil tabii.
Toprağı bol olsun, yakın dönem filozoflarından Ortega y Gasset, birbirleri hakkında atıp tutan eski sevgililer için vaktiyle şöyle yazmıştı:
“Ya o adam sandığımız ölçüde kötü biri değildir ya da kadın, aslında, sandığımız kertede seçkin bir kişilikte değildir.”
Ortega y Gasset’in bu sözleri, eski sevgilisini kötüleyen bir kadın için yazdığını belirteyim.
Ama biz tersinden de okuyabiliriz. Ya sözü edilen kadın bize söylendiği kadar kötü biri değildir ya da bu sözleri söyleyen adam, o kadar da matah bir kişilik sayılmaz!
Deniz Seki, eski nişanlısı Faruk Salman’la...
Örneğini çok gördük
Özel bir ilişkinin ardından, iki kişi arasında olup biten her şeyin, çoğu kez kirli çamaşırlar kılığında önümüze dökülmesini pek de yadırgamıyoruz aslında. Çünkü ‘insan doğası’ diye de bir şey var.
Bunu bir başkası yaptığında, yapanı çok ayıplayacağını bildiğimiz insanlar bile aynı duruma düşebiliyor, örneğini çok gördük.
Sadece bir diğerini kötülemeyi bırakın, ortak çocuklarını bile böyle bir kavgada taraf haline getirmeye çekinmeyenlerin sayısı da hiç az değil.
* * *
Normal olarak erkekler, erkek arkadaşlarıyla bu tür konuları konuşmayı sevmezler.
Ya da benim tanıdığım insanlar öyledir mi demeliyim?
Bir kadının ardından atıp tutmak, hele o kadın hayatınızın bir döneminde gözünüzün nuru olmuşsa, dinleyenin bile yüzünün kızarmasına neden olmalıdır.
Ama kadınlar biraz daha konuşkan bu konularda, bunu da kabul etmek gerek.
Kız kıza sabahlara kadar koltukların tepesine tüneyip, kâh ağlayıp kâh gülerek derdini anlatmak diye bir şey var.
Erkeklerden farklı olarak kadın arkadaşlar, bu tür kişisel dertleri kendi dertleriymiş gibi yaşamayı da seviyorlar galiba.
Bu durum ilk kez Deniz Seki’nin başına gelmiyor tabii. Çünkü ‘insan doğası’ diye bir şey var.
Onun şarkısı hangisi?
Öte yandan şöyle bir şey de var: Eğer sevdiğiniz bir arkadaşınızdan bunları dinliyorsanız, ona hak vermeniz kaçınılmazdır.
Olanak olsa, diğer tarafı da aynı samimiyetle dinleseniz, ona da hak verirsiniz.
Bir tür Nasreddin Hoca’ya dönüşürsünüz: “Sen de haklısın!”
Bu bir tutarsızlık değildir arkadaşlar!
Çünkü ikili bir ilişkide, bir tarafın mutlak haklı, diğer tarafın mutlak haksız olması diye bir durum söz konusu olamaz.
Şair olduğu için Murathan Mungan benden daha iyi anlatmış, kim bilir kaçıncı kez bu alıntıyı yapıyorum. Yeniliyorum, buyurun: “Ben diye başlayan aşk şarkılarının neredeyse tamamında ‘karşı taraf’ suçlu ya da hatalıdır. Herkes duygularını o şarkılarla dile getirdiğine ve o şarkıdaki hakkı yenmiş sevgilinin kendisi olduğuna inandığına göre, bu karşı taraf kim oluyor? Peki, onun şarkısı hangisi?” (Murathan Mungan, ‘Aşkın Cep Defteri’, Metis Yayınları)
Kırılmış bir kalple söylenen kötü sözler, arkada bir başka kırık kalp kalmasına yol açar. Yapmayın, etmeyin!
* * *
Birisini beğenirseniz onu etkilemek için rol yeteneğiniz de gelişir.
Aslında kendinize ait olmayan davranışlar edinirsiniz.
Gerçekte olduğunuzu bildiğiniz kişiden farklı bir kişilik ortaya koymaya çalışırsınız.
Bir süre sonra hangisi gerçek sizsiniz, hangisi oynadığınız roldür, birbirine iyice karışır.
Bu rolü çiftlerden her biri oynar.
Zamanla rolü içselleştirmek elbette mümkündür, karakterinizin değiştiğini görebilirsiniz. Bazen de bu mümkün olmaz tabii.
Rol ya da gerçek, karşınızdaki kişi sizi böyle bir bütün olarak sever.
İlk günlerin heyecanı geçince, içselleştirilmemiş rollerin yaratacağı çatışmalar, sıkıntılar baş gösterir doğal olarak.
“Eskiden böyle değildin” tartışmaları başlar, “Sen çok değiştin” diye devam eder.
Yollar ayrıldığında da dizler dövülür: Meğerse benim sevdiğim insan bambaşka biriymiş, hiç olduğu gibi birisi değilmiş vs.
İlişkiler ‘fade out’ olarak biter
Aslında o son noktaya gelene kadar çiftler, eğer birbirlerini gerçekten sevdilerse, ucundan kıyısından yakaladıkları açıkları affetmeye de eğilimlidirler.
Hatta hangi davranışın rol, hangisinin gerçek olduğunu bile ayırt edebilirler ama bunu kendilerine de itiraf etmek istemezler.
Çünkü bunu kendi içlerinde yüksek sesle söylerlerse ilişkiyi bitirmeleri gerekeceğini de bilirler.
“Amor omnia vincit” (Aşk her güçlüğü yener) sözü bundan çıkmıştır.
Ama derinleşmiş bir ilişkinin bitmesini istemek de kolay değildir, “Ben bu sabah karar verdim, ilişkimizi bitiriyorum” demek de!
Böyle diyebilen birisinin aklının bir başkasında olma ihtimalini değerlendirmenizi öneririm.
Çünkü ilişkiler ‘fade out’ olarak biter, çalan şarkının son notalarında volümün giderek alçalıp yok olması gibi.
* * *
Roma hukuk düzeninin temellerinden biri sayılması lazım gelen Latince “Audiatur et altera pars” (Diğer tarafı da dinleyelim) sözünü, adalet sistemimiz de bizler de epeydir unutmuş bulunuyoruz.
Bir ilişkinin tarafları hakkında bir karar verecekseniz, yapmanız gereken budur.
Ama bu, hemen hiçbir zaman mümkün olmayan bir şeydir ve aslına bakarsanız üçüncü şahıslar bir ilişkinin niteliğiyle ilgili karar verme hakkına da sahip değillerdir.
Aşk, ikili bir ilişkidir, bazı durumlarda ikili deliliğe de dönüşebilir ama üçüncü kişilere susup oturmaktan başka bir tavır düşmez.
Kırılmış bir kalple söylenen kötü sözler, arkada bir başka kırık kalp kalmasına yol açar.
Yapmayın, etmeyin arkadaşlar!
Paylaş