ÁLEMDE hayır-şer, iyi-kötü, güzel-çirkin olmak üzere birbirine zıt iki esasın mevcut olduğunu kabul etmek durumundayız. Gazali, pesimistlerin aksine, iyimserlikte karar kılarak "Álem olabilenin en güzelidir" demiş. Bununla beraber kötülük meselesini de hakikatin bir parçası olarak değerlendirmiştir.
Aslında kötülük veya bize göre kötülük olarak görünen şey, ilahi nizam ve ahengin bir parçasıdır. Şer veya kötülük yaratılmamış olsaydı ilahi kudret tam olarak gerçekleşmemiş olurdu. Gerçi Allah için zorunluluk yoktur. O’nun iradesini tahdit etmek kimsenin haddine değildir. Bu hususta Mevláná şöyle der:
"Şerri yaratmak O’nun kemaline işarettir. Şu kıssama kulak ver: Sanatkár güzeli de çirkini de resmeder. Resimlerden birinde Mısır’ın en güzel kadınları, genç Yusuf’a tutkunca bakar bir halde görünürken, aynı elin yaptığı bir başka manzarada, cehennem ateşi ve menfur tayfaları ile birlikte şeytan görülür. Her iki şaheser de O’nun kámil hikmetini göstermek ve O’nun üstünlüğünü inkár eden şüphecileri şaşkına çevirmek için, iyi niyetlerle yaratılmıştır."
* * *
Hayrı-şerri, iyiliği-kötülüğü muhteşem iradesiyle yaratan Allah’tır. Şeytan, Allah’ın ortağı, dengi değil kuludur. Ancak şeytan başkaldıran, nankör, isyan eden bir kuldur. Şeytanı Allah’ın karşıtı olarak görmek, hayır ve şer için iki ayrı varlığın kabulüne götürür ki; bu inanış yüce dinimizin temel anlayışı olan tevhid (birlik) ilkesiyle bağdaşmaz. Şeytan her ne kadar bir şer, karanlık ve yanıltıcı kuvvet ise de onun varlığı ilahi irade ve takdirin ayrı bir yansımasıdır. İman esasları içerisinde "Hayır ve şer Allah’tandır" ifadesinin yer alması, bu inceliği belirtmek içindir.
Burada şu noktaya da değinmekte fayda var: İnsanların hürriyetleri ilahi iradeye tabi olmakla beraber, nasıl hareket edecekleri hususunda seçme tercihlerinin bulunduğu da Kur’ani bir gerçektir. Bu da kulun sorumluluğunu gerektirir.
Allah, şerrin yaratıcısıdır. Ancak, şerri yaratan şerle nitelendirilemez. Örneğin: Resimdeki çirkinlik, ressamın da çirkin olmasını gerektirmez.
Tasavvufçular, álemin Allah’ın sıfatlarının yansıması olduğunu kabul ederler. Mesela, cemal sıfatlarından biri olan rahmet ve sevgi sıfatları, cennet ve melekler suretinde tecelli ettiği halde, celal sıfatlarından gazap ve intikam sıfatları, cehennem ve şeytan suretinde tecelli eder. İnsan hem celal hem de cemal sıfatlarını bünyesinde taşır. Bü yüzden insan büyük bir álemdir. Kainat da bu zıtlıklar üzerine kurulmuştur.
İyilik ve kötülük, insanların algılamasına göredir. Mesela; tek bir hakikatten ibaret olan ateş, ona karşı alabileceğimiz tutuma göre bize iki ayrı mahiyet gibi görünmektedir. Bunlardan biri yakmak, diğeri ısıtmaktır. Isıtmak tabiatımıza uygun geldiği için ona iyilik deriz. Yakmak ise tabiatımıza uygun gelmediğinden ona da kötü deriz. Halbuki ateşin mahiyetinde bir şey değişmemiştir ve onunla ilgili şikáyet etmeye hakkımız yoktur.
Şer olmasa idi nefse hákimiyetin bir ödülü olan müspet fazileti kazanmak imkánsız olurdu. Ekmek yenmeden önce koparılır, mutluluğa birçok mihnetten geçilerek ulaşılır. Bir dirhem bal yemek için bir batman keçiboynuzunun odununu çiğnemek lazım. Şer çekilince yerini hayra bırakır.
Allah niçin şerri yarattı deyip şüpheye düşme. Şeyler zıtları ile bilinir. Şerrin varlığı hayrın tezahürü için gereklidir. Örneğin; çirkin olmasa güzelliği tayin ve takdir etmek nasıl mümkün olurdu? Álemde mutlak kötülük yoktur. Bazen şerde de hayır olur. Kur’an şöyle buyurur: "Hayır diye sevdiğiniz bir şey, bazen sizin için şer, şer diye hoşlanmadığınız şey de bazen sizin için hayır olur."
Bu hususta, Mevláná’nın bir ifadesini sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim: "Ahmaklar sahte paraları, hakikisine benzediği için satın alırlar. Eğer álemde gerçek para tedavülde bulunmasaydı, kalpazanlar sahtelerini tedavüle nasıl sürerlerdi? Onu hakikisiymiş gibi gösteren hakikat olmadıkça, sahtelik hiçbir şeydir. Doğruluk aşkıdır ki insanları hataya sevk eder. Onlar zehri şekerle karıştırarak ağızlarına doldururlar, öyleyse bütün inançların boş olduğunu haykırana, az da olsa onlarda hakikatin kokusu vardır. Yoksa kimseyi aldatamazlardı."
Şerrin yaratılışı, ilahi hikmetin bir gereğidir. O ne yapmış ise güzel yapmıştır. Her şeyin yaratılışında insan aklının kavrayamayacağı nice sırlar vardır. Álemde zerre kadar lüzumsuz ve saçma diye nitelendirilebilecek bir şey yoktur. Ziya Paşa’nın dediği gibi: "İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez/Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez."
SORALIMÖĞRENELİM
Yurtiçi ve yurtdışında sürekli seyahat halindeyim. Zorlukla da karşılaşmıyorum. Namazları kısaltmadan kılabilir miyim?
Taner ÖZDEMİR/İSTANBUL
Namazları kısaltmanın illeti yolculuktur, zorluk değildir. Her yolculuğun tabiatında zorluk vardır. Bu nedenle yolculukta namazları kısaltmak gerekir.
Gayrimüslim bir kadınla evlenmek istiyorum. Dinimizce bir sakıncası var mı? Kadını Müslüman olmaya zorlamam doğru olur mu?
Ersal SELAMCI/ALMANYA
Gayrimüslimlerle (Yahudi, Hıristiyan) evlenmek dinimizce caiz görülmüştür. Evlenmek istediğiniz kadına Müslüman olması için baskı yapmanız doğru değildir. Kişi hür iradesiyle İslam’ı seçmelidir. Dinde zorlama yoktur.
Dinimizde anne baba hakkı büyük bir özenle ifade edilmiştir. Onları incitmemek için ayrı bir evde yaşayabilir miyim?
Taceddin Yusuf USLU/EDİRNE
Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasına bağlıdır. Bu nedenle onları incitmeden gönüllerini alarak, ailevi huzur ve sosyal şartlarınızın iyileşmesi için ayrı bir evde yaşamanızda sakınca yoktur.
İstanbul’da ikamet etmekteyim. Elazığ doğumluyum. Elazığ’a gittiğimde seferi olur muyum?
Hüsamettin ARICIOĞLU/İSTANBUL
Bu hususta doğduğunuz yere değil, daimi ikamet ettiğiniz yere itibar olunur. Elazığ’da 15 günden az kalırsanız seferi sayılırsınız.
Eşim yanımda olmadan umreye gidebilir miyim?
Fatma Zehra SOYLUCA/HOLLANDA
Kadınların nikáh düşmeyen bir yakınıyla umreye gitmeleri şayan-ı tercihtir. Ancak kadınların toplu halde umreye gitmelerinde bir sakınca yoktur.