Karanlıktan kalleşliğe döşenen yol: Terör

HALKIN ve hayatın düşmanı terör, kahpece kurduğu tuzaklarla can almaya devam ediyor.

Daha İngiltere’de patlayan bombaların bıraktığı acılar ve izler silinmeden, terör bu defa Kuşadası’nda bir minibüsün içinde kendini gösterdi ve henüz hayatının baharında olan, nişan yüzüklerini bile takmaya fırsat bulamayan gençlerin canına kıydı.

İster dini, ister etnik gerekçelerle olsun hiç fark etmez. Her zaman tekrarladığımız ve yılmadan, yorulmadan tekrarlayacağımız gibi terörün dini, ırkı, imanı, vicdanı, yoktur; yalnızca masum insanların yaşama haklarını elinden alan alçaklığı ve hunharlığı vardır. Aydınlıkta ortaya çıkmaya cesaret edemez terör; hep karanlığı seçer. Karanlıktan kalleşliğe döşenen yol, onun yoludur. Gecenin bir yarısında yola mayın döşer; askerimizi şehit eder. Yol keser, soygunculuk yapar. Kendi ırkından olan kundaktaki bebekleri, yaşlı nineleri bile gözünü kırpmadan katleder. Acıması ve merhameti yoktur.

* * *

Hiçbir din, hiçbir inanış, terörün kanlı ellerini yıkamaz. Birtakım dini gerekçeler icat ederek insanların canına kıymak, dinlerin ‘bağışlanamaz’ kategorisine soktuğu bir günahtır. Bu İslam için de böyledir, diğer dinler için de. Varlık álemi içerisinde üstün bir konumda yaratılan insanın yaşadığı ve bulunduğu her türlü ortamın huzur ve emniyet içerisinde olması, bütün ilahi dinlerin temel amaç ve hedefidir. Barış, emniyet, anlaşma ve uzlaşma gibi anlamlara gelen İslam; mutlu insan ve nihayet huzurlu ve barış içinde bir toplum oluşmasını gaye edinmiştir. Şiddet ve terörle anlam ve içerik olarak taban tabana zıt olan dinimiz, her vesileyle iyiliği, güzelliği, kardeşliği, merhamet ve adaleti; kısacası insanlığın yararına olacak her türlü sosyal ve etik prensipleri emir ve tavsiye etmiştir.

Gayesi, insanların mal, can, akıl, din ve namusunu korumak olan dinimiz; insanı yaratılmışların en üstünü saymış, kişilik haklarına, mala ve cana tecavüzü haram kılmıştır. Kuran-ı Kerim’de, ‘Haksız yere adam öldürmek, bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer tutulmuş, bir hayat kurtarmak da bütün insanlığı kurtarmak gibi sayılmıştır (Maide-32)’ denmiştir. Bütün insanların Hz. Adem’in çocukları olmak itibarıyla kardeş olduklarını bildiren Peygamberimiz, Veda Hutbesi’nde insanların mallarının, canlarının ve namuslarının dokunulmaz olduğunu, her türlü tecavüzden korunduğunu ilan etmiştir. Kısaca Müslüman, ‘elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği, insanların her konuda kendisinden emin oldukları’ insandır.

Terörün çok vahim bir insanlık sorunu olduğuna ve her nerede olursa olsun yol açtığı tahribattan insanlar etkilendiğine göre, insanlık ailesinin bütün fertlerinin terörle olan mücadeleye, imkán ve kabiliyetleri doğrultusunda istek ve kararlılıkla iştirak etmeleri gerekir. Aksi takdirde toplumsal kıyametimizi kendi kendimize hazırlamış oluruz.

* * *

Kuran-ı Kerim’de ‘Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir (Şûra-30)’ denilmektedir. Bu ayette insan olarak neden olduğumuz sorunlara çözümler üretmediğimiz takdirde, birçok problemle karşı karşıya kalacağımıza işaret edilmektedir. Hayranlık ve aşağılık duygusuna kapılarak her kim tarafından yapılırsa yapılsın, adaletsizlikler ve insan hakları ihlalleri de hoş görülmemeli ve desteklenmemelidir. İslamiyet adına bile bile yanlışı desteklemeye bizi mecbur kılan dini bir öğreti yoktur.

Terörü onaylamak bir yana, İslam, insan hayatını yok ettiği, toplumu tahribe yol açtığı için bizatihi savaşı da çirkin kabul etmiştir. Bu haliyle savaş, Müslümanları saldırıdan korumak amacıyla meşru kılınmıştır. Savaş, insana eziyet ve zulüm için değil, ona yapılan eziyet ve zulmü önlemek, insanı insan yapan temel hak ve hürriyetleri ve vatan bütünlüğünü korumak için mübah sayılmıştır.

* * *

Kuran’da yer alan ‘Fitne kalmayıp, yalnız Allah’ın dini ortada kalıncaya kadar onlarla savaşın (Bakara-193)’ ayeti, Müslümanlara, dünyada yaşayan herkesin Müslüman oluncaya kadar savaşmayı değil, baskı, anarşi, terör, toplum düzenini bozma gibi eylemleri kapsayacak nitelikte geniş içerikli bir kavram olan fitne ve bozgunculukla daima mücadele edilmesi gereğine işaret etmektedir. Zalim ve mağdurun kimliği, bu mücadelede belirleyici değildir. Zalim Müslüman da olsa, ona karşı mücadele edilir, mazlum gayrimüslim de olsa ona yardım eli uzatılır. İslam’ın temel anlayışı budur.

Ellerini din adına masum insanların kanına bulayan zalimlerin, dinden alacakları hiçbir referans yoktur!

SORALIM ÖĞRENELİM

Yakın bir zamanda babamı kaybettim. Ahirette ona kavuşabilecek miyim?

F.T.

Cennete girmenin ilk şartı iman etmiş olmaktır. İmanla hayata veda edenler ahirette yakınlarıyla beraber olacaklardır. Nitekim Tur Suresi, Ayet 21’de ‘İman eden, soyları da imanda kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Bununla beraber kendi amellerinden de bir şey eksiltmeyeceğiz’ denilmektedir.

Üçten dokuza şart ettim, ama pişman oldum, eşime dönebilir miyim?

Şahin Özkan-PFULLİNGEN, Hamdi Koşar-ÇORLU, Dila-ANKARA

Erkeğin tek taraflı olarak kadını boşama yetkisi, İslam’dan önceki Arap örfünün bir devamı olarak İslam’dan sonra da sürmüştür. Cenab-ı Hak, Kuran-ı Kerim’de boşanma konusunda erkeklerin suiistimalini önleyecek bazı tavsiye ve uyarılarda bulunmuş, ancak eskiden beri devam edegelen bu boşanma geleneğine dokunmamıştır. Yani bu geleneği öven veya yeren bir ayet yoktur. Aslında Kuran’da yer alan boşanma ayetleri dikkatle incelenirse, erkeğin tek taraflı boşama yetkisinin mutlak olmadığı ve bu hakkın kadın üzerinde bir tahakküm aracı gibi keyfi olarak kullanılamayacağı anlaşılmaktadır. Günümüzde evliliklerin resmi yetkililer ve şahitler huzurunda aleni olarak yapılıp tescil edilmesinde olduğu gibi, boşanmaların da şahitler huzurunda yargı yoluyla gerçekleştirilmesi her iki tarafın haklarının korunması ve suiistimallerin önlenmesi açısından en doğru ve uygun olan yoldur.
Yazarın Tüm Yazıları