İNSAN değişebilir mi? Veya eğitim insanı değiştirebilir mi? Bu konu İslam alimleri ve filozoflar tarafından çok tartışılmıştır.
Kelam ve felsefe kitaplarında bu münakaşalara rastlamak mümkündür. Bu hususta belli başlı iki görüş mevcuttur. Birinci görüş; ilim ve eğitim insanı değiştiremez. İnsan doğuştan getirdiği birtakım özelliklere sahiptir. İyi veya kötü bu özelliklerini, başka bir ifadeyle bu huylarını değiştirmesi mümkün değildir. Nitekim Ziya Paşa şöyle der:
"Bed asla necabet mi verir hiç üniforma / zer duş-i palan ursalar eşek yine eşektir." Yani eğer mayası kötü ise yine o kötü insandır. Üniforma insanın dış cephesini örter, içyüzünü değiştirmez. Bunu şuna benzetirler; vücutta bir yara olur, üzeri kabuklaşmıştır, üstündeki yara kapanmış görünür, ama içi cerahat doludur. Zamanı geldiğinde o cerahat ortaya çıkar.
Şirazlı Sadi de, "Eğitimle vezir rütbesine erişse de sonunda kurt oğlu kurt olur" demektedir. "Tutiya etseler edai talimat / sözü insan olur amma özü insan olamaz." Yani papağana söz öğretebilirsiniz, konuşur ama özü insan olamaz. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
* * *
İkinci görüş, insan değişebilir. İnsanların iyi veya kötü özellikleri doğuştan değil kazanımlarıdır. Örneğin, çevreden, iklimden kazandığımız özellikler, huylar vardır. Hayat şartlarının getirdiği birtakım yine mükteseplerimiz vardır. Bunlar kaya gibi sabit değildir, değişmesi, değiştirilmesi mümkündür. Çünkü insan, iradeye sahip bir varlıktır. Bir insan kendisini istediği gibi evirip çevirmeye muktedirdir. Eğer insan yüce yaratıcının elinde bir oyuncak, bir taş gibi olsaydı o zaman sorumluluğu da olmazdı.
İnsan; bir irade, bir hürriyet taşıdığına göre kendi iradesini kullanmak suretiyle, aldığı eğitimiyle kendisini değiştirebilir. Peygamberler bunun için gönderilmiştir. İlahi kitaplar insanı değiştirmek için insanı insan yapmak, insanı kamil varlık yapmak için gönderilmiştir. Değişen insanlardan örnekler vermek mümkündür. Şu halde insan değişebilir; tarih boyunca insanlık álemi de bunu böyle bilmiş ve inanmıştır.
Bu iki görüşün de haklı taraflarının bulunduğunu ve aslında bu iki görüşün uzlaşmasının mümkün olduğunu kısaca belirtmek isterim. Şöyle ki; bazı özellikler var ki insan bunları dünyaya gelirken getirir. Nasıl ki insan babadan, anneden ve yakın akrabadan intikal eden bir hastalığı, biyolojik bir rahatsızlığı taşımak mecburiyetinde ise yine babadan, anadan, dededen kendisine intikal eden birtakım iyi veya kötü özellikleri ölünceye kadar taşımak zorundadır. Tabiri caizse bu kanburu sırtında taşıyacaktır. Kuran’da deniliyor ki, "Söyle, herkes kendi yaradılışına göre çalışır", yani herkes kendi yaradılışının icabını yerine getirir. Yaradılışını değiştiremez.
Bazı özellikleri de değiştirmek imkánsız değil, fakat çok zordur. Örneğin; öfkelenmek, kıskançlık, cimrilik vs. Bunlar insanın fıtratında, yaradılışında olan şeylerdir ve yok etmesi mümkün değildir. Ancak bunların kullanılacağı yerleri tespit etmek, mecrasını değiştirmek mümkündür. İşte din, ilim, eğitim ve öğretim bunu yapmaktadır. Öfke, yeri geldiği zaman kullanılmalıdır. Ama dostuna, arkadaşına, eşine, çocuğuna değil, savaşta gereklidir. Öyle olmazsa savaşta başarı elde edilemez. Cimrilik iyi bir şey değil, ama yeri geldiği zaman makbuldür. Kıskançlığın da kullanılması gereken yerler vardır.
* * *
Bir de değiştirilmesi kolay olan alışkanlıklar vardır. Bunları değiştirmek hepimizin elindedir. Ancak bu alışkanlıklar çok ilerlemişse değiştirmek artık imkánsız demiyorum ama zor hale gelir. Mesela içki, kumar alışkanlığı, bunlar sonradan kazanılmış şeylerdir. Kişi ailesinden alır, arkadaşından alır. Bunun nedeni taklitçiliktir. Bunları insan zamanla değiştirebilir. Dalkavukluk, riyakárlık gibi huylar da sonradan kazanılmış kötü alışkanlıklardır.
Peygamberimiz, "Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Sonradan babası onu Hıristiyan, Yahudi, Mecusi veya putperest yapar" demiştir.Ama doğarken insanlar temiz, masum doğarlar. Cemiyet onları değiştirir. Demek ki muhitin, cemiyetin insan üzerinde çok etkisi vardır. Onun için iyi muhitlerde yetişen insanlar ile kötü muhitlerde yetişen gençler arasında büyük farklılıklar vardır. Şüphesiz eğitim-öğretim meselesi de burada çok büyük önem arz etmektedir.
Önümüzdeki günlerde eğitim konusuna değineceğiz.
SORALIM ÖĞRENELİM
Doğum yaptım. Ancak çocuğum siyah dünyaya geldi. Kocam bundan dolayı büyük bir rahatsızlık duyuyor, neredeyse ayrılma noktasına geldik. Halbuki ben iffetli bir kadınım.
Z.S./İSTANBUL
Aynen böyle bir olay, Hz. Peygamber zamanında meydana gelmiş. Adamın eşi siyah bir çocuk doğurmuş. Baba bunu kabul etmek istememiş. Hz. Peygamber, adama, "Senin kızıl develerinin siyah doğurduğu olmaz mı" demiş. Adam "Olur" diye cevap vermiş. Hz. Peygamber, "Neden böyle oluyor" diye sorunca adam, "Eski cinsine çeker" diye karşılık vermiş. Hz. Peygamber, "Belki bu da cinsine çekmiştir. Git eşinle hayatını devam ettir" demiş. Bu olayın günümüzde bilimsel izahı vardır. Aile yuvanızı tehlikeye sokmayınız.
Beşik kertmesi dinimizce caiz midir?
T.F./URFA
Bir çocuğu velisi nikáhlarsa, çocuğun buluğ çağına geldiğinde muhayerlik hakkı vardır. İsterse evlenir, isterse evlenmez. Zorla evlendirilmek caiz değildir. Beşik kertmesi denilen şey de dinimizde yoktur.
Bir kadının çeyizini kocası elinden alabilir mi, buna hakkı var mıdır?
Meryem/DİYARBAKIR
Kadının kocasının evine getirdiği çeyiz eşyası kadının malıdır, istediği gibi tasarruf eder, kocası karışamaz. Ayrılmaları halinde bunu kadın alır. Keza kadına annesi, babası ve akrabası tarafından verilen hediyeler de böyledir, kadının hakkıdır.
Eşinden boşanan bir kadın, beklemeden bir başkasıyla evlenebilir mi?
Fatma/DENİZLİ
Kendisiyle yaklaşma veya buluşma (halvet) vuku bulmuş olan kadın, kocasından ayrılınca 3 hayız (regl) müddeti (iddet) beklemek mecburiyetindedir. Bu müddet sona ermeden başkasıyla nikáhlanması helal olmaz.