İNSANIN, bilgi seviyesini, mantık dokusunu, hitabetini, fikri ve iradi melekelerini geliştirmesi için okumaya ihtiyacı vardır. Okumak, insanı aynı zamanda olgunlaştırır ve geliştirir.
Bunun için, insanlığın bilgi hazinesinin depolandığı kitapları kendimize arkadaş ve yoldaş edinmeliyiz. Yoldaşı kitap olanın yolu hiçbir zaman "cehalet çıkmazı"na sapmaz. O, bilginin rehberliğinde kendi yolunu en iyi şekilde tayin edebileceği gibi, elinde tuttuğu meşale ile başkalarının yolunu da aydınlatmak gibi ulvi bir görevi yerine getirmiş olur.
Okuyucularımızdan zaman zaman çeşitli sorular alıyorum. Bu soruların pek çoğu şunu gösteriyor ki, insanlarımız merak ettiği konular hakkında bilgi kaynaklarına başvurmayı alışkanlık haline getirmemişler. Konulara duydukları merak sınırlı ya da günübirlik olduğu için araştırmaya yönelmek yerine, kendilerine sunulan bilgilerle yetiniyorlar. Geçenlerde, "abdestte su tasarrufu" konusunda aldığım soru da bunlardan birisiydi. Konu gündeme düştükten sonra basit bir ilmihal bilgisinin bile pek çok insanımızda mevcut olmadığını üzülerek müşahede ettim.
Halbuki, insanı diğer yaratıklardan farklı kılan üstün özellikleri vardır. Bunların başında öğrenme kabiliyeti gelir. Gerçekten de hadiseler karşısında hayvanlar, içgüdüleri ile hareket edip tepki gösterirken, insan daha ziyade tecrübe diye ifade edilen bilgi birikiminden istifade ederek tavır sergiler.
Bir toplumun her yönüyle inkişafi, o toplumda yaşayan aydın sayısının artmasına bağlı olduğuna göre, okuma alışkanlığının her ferde kazandırılmasına olan ihtiyaç ortadadır. Çünkü, aydınlanmanın bundan başka yolu yoktur. Bu noktada okuma aracı olan kitabın önemi de ortaya çıkmaktadır.
İnsanoğlu, beyninde düşünce kıvılcımının parladığı günden bu yana düşündüğünü, duyduğunu ve hissettiğini çeşitli malzemelerin üzerine aktarmıştır. Yazılı metin olarak bilebildiğimiz en eski örnekler, bundan beş bin yıl önce Sümerler tarafından kil tabakasına yazıldıktan sonra fırınlanarak sertleştirilen levhalardır. Dünyanın en eski destanı olan Gılgamış Destanı böyle yazılmıştır.
O zamandan günümüze geliştirilen tekniklerle kitapların yazılması ve geniş kitlelere ulaştırılmasında çok büyük mesafeler katedilmiştir. Teknolojide, bugün ulaşılan seviye koskoca bir kitaplığın küçücük bir çantada veya bilgisayarda taşınmasını mümkün kılmaktadır. Hele internet dünyası başlı başına bir bilgi hazinesidir.
Ancak bütün bunlar okuyan ama devamlı okuyan insanlar için bir mana ifade etmektedir. Zira okuma alışkanlığına sahip kişi hiçbir dostu kendisine kitaptan daha yakın görmez. Onun için kitapsız bir dünyada yaşamak, çekilmez bir yük haline gelir. Böyle bir insanı kitapsız düşünmek mümkün değildir.
Bir düşünce adamının dediği gibi, insan her şeyi okumalı, fakat hiçbirinin müfrit taraftarı ve mutaasıbı olmamalı. Kararlılık, ihtiyat ve itidali elden bırakmamalı. Fikirleri tartarak okumalı. Gerçekten bu gibi kitapların okunması insanın, özellikle gençlerin beyinlerinde fırtınalar estirebilir. Taptaze dimağlara süzgeçten geçirilmemiş vahşi fikirlerin girmesi huzur bozmaktan başka bir işe yaramaz. Aykırı felsefi fikirlerle oynamak herkesin kárı değildir. Öyle şeylerle uğraşan bir insan, laboratuvarda çalışan bir kimyacı hassasiyeti ile zehirli maddeleri ayıklama yetisine sahip olmalıdır.
Dini eserleri okurken de dikkatli olunması gerekir. Zira, din hususunda çoğunluğa dengesini kaybettiren şey fikrimi derinleştireyim derken sapılan çıkmazlar, düşülen uçurumlardır. En güzel derinleşme, hakikati olduğu gibi kabul etmektir. Sığ bilgilerle inilecek derinlerden başka şeyler çıkar, esas hakikatin kaybolduğu görülür. Çünkü pek çok kimseler derinleşme ve araştırma metodunu bilmeden oldum olasıya giderken, isabetsizliklerle de karşılaşabilirler. Çünkü hakikat feyzi bazı şeylerin zahirinde görülür. Bazen derinliğine araştırma o feyzin kaybolmasına da sebep olabilir. İnsan bir hakikati etraflıca araştırayım derken, düştüğü derinlikten bir daha yukarı çıkamama tehlikesiyle de karşı karşıya kalabilir ki, bu bize "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma" prensibinin ne kadar doğru olduğunu hatırlatır.
Üzülerek görüyoruz ki ülkemizde kitap okuma oranı çok düşük olduğu gibi, yayımlanan kitapların dolaşım hızı da buna paralel gitmektedir. Okumayan bir toplumdan sağlıklı kararlar çıkması ise oldukça zordur. Halbuki "Oku!" ilahi bir emirdir. Ayrıca Cenab-ı Hakk yazı aleti kaleme yemin etmekte ve bileni bilmeyenin üzerinde bir mevkiye koymakla okumanın önemini açık bir şekilde bizlere bildirmektedir. O halde bize düşen, süratle okuyan bir toplum haline gelmektir.
Okumak, adam olmaktır!
SORALIM ÖĞRENELİM
Abdesti bozan şeyler Kuran’da açıkça iki sebebe bağlanmışken, vücuttan kan çıkması, ağız dolusu kusmak, uyumak gibi eklemeler nereden çıkıyor?
Necati Güroymak-Bitlis
Kuran-ı Kerim’de (Maide 6) ön ve arkadan idrar ve dışkı çıkması veya gaz çıkarma yoluyla, kadın-erkek cinsel organların birbiriyle temas etmesi abdesti bozan şeyler olarak ifade edilmiştir. Vücudun herhangi bir yerinden kan ve irin çıkması Hanefi fıkhınca Maide Suresi 3. ayetin yorumundan kaynaklanmaktadır. Bu ayette kan, yenmesi haram ve pislik sayıldığından, vücut dışına çıkması durumunda abdesti bozan haller arasında kabul edilmiştir. Bu yoruma göre necis olan bir şey ister vücudun mutat yollarından, ister başka bir yerinden çıksın, abdesti bozar. Her necis mai için bu hüküm geçerlidir. Şafii fıkhında ise vücudun ön ve arka kısmı hariç, herhangi bir yerinden akan irin ve kan abdesti bozmaz. Ağız dolusu kusmakla abdestin bozulmasına gelince; bu hüküm Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadise dayanmaktadır. Çünkü kusuntu, kan olsun, safra olsun, yemek olsun bağırsaklardan geldiği için necaset kabul edilmiş ve abdesti bozan haller arasına sokulmuştur. Yatarak, bir şeye yaslanarak uyumak da abdesti bozar. Bu hususta kişinin tam uykuya dalması, abdestin bozulması için yeterli bir sebep kabul edilmiştir. Uyuyan bir kimsenin arka ve önden abdesti bozucu bir şeyin çıkmayacağını garanti saymak mümkün değildir. Bu durum da yine ayetin belirlediği hükümle örtüşmektedir. Bayılma, sarhoş olma, delirme gibi hususlarda da abdest bozulur. Çünkü bu durumlarda şuurun kontrolü mümkün olmaz. Mutat yollardan abdesti bozucu bir nesnenin çıkmadığını iddia etmek dayanaksızdır. Delirme, kişiyi dini yükümlülükten çıkarır. Tekrar normal hale gelince yükümlülüğü yeniden başlar.