Paylaş
Gerçek bir hikâyeden uyarlanmış 2000 yapımı, ‘Kusursuz Fırtına’ (The Perfect Storm) isimli bir film var. Av sezonunu pek parlak geçirmeyen balıkçı teknesi mürettebatı, sezon kapanmadan son bir av denemesi için denize açılıyor. Fakat üç fırtınanın kesiştiği hava koşullarının ortasında kalıyorlar. Filmin kalanı boyunca tekne bir o yana bir bu yana sallanıyor. Dev dalgaların arasında tekne yükselip alçalırken bir ara dalganın en tepesinde bir noktada açık hava ve güneş görünüyor. Birkaç saniyelik müthiş bir sessizlik, dinginlik... Sonra tekne yine dalgayla beraber aşağıya, fırtınanın içine dalıyor.
İşte geçenlerde WhatsApp’ın bir süreliğine komple gitmesi de tam olarak bu fırtınanın içindeki tatlı sessizlik gibi tınladı bana. Bir yandan ‘Canım’, ‘Hayatım’, ‘Bitanem’ hitaplarıyla başlayan iş yazışmaları, bir yandan kurulduktan hemen birkaç saat sonra amacından sapıp bir geyik formatına dönüşmüş gruplar, bitmek bilmeyen bir çın çın çın sesi, tır tır tır titreşimi...
“Mail atmıştım, aldın mı acaba” gibi deli zırvası mesajların hepsinin sustuğu ve hayatın azıcık sakinlediği bu bir saat içinde çeşitli komiklikler de yaşandı.
Mesela insanlar artık işlerini yaparken bu aplikasyonun sesine, bildirimine o kadar şartlanmışlar ki, WhatsApp’tan her gün aldıkları “Şu işi ne yaptın” sorusu gelmeyince işi yapmayı blok olarak unutur olmuşlar. “Sen
yazmayınca saati fark etmemişim” diyen mi ararsın, “Mesajı yazdım, sana ulaştı herhalde deyip kapattım, ne bileyim ben Whats
App’ın çöktüğünü” diyenler mi, dünyayla bütün bağlantısı bu uygulamaya bağlı hale geldiğinden WhatsApp çalışmadığı için WhatsApp’ın çalışmadığı haberini alamayanlar mı?
“Sistem düzelir düzelmez herkesin çılgınlar gibi mesaj atması da cabası. Aralıklı oruç gibi yaklaşıldı konuya.”
Sensizlik de ayrı güzel...
Diğer yandan adaptasyonun kitabını yazanlar var. Yazılım durduğu anda, saniyesinde Telegram’a dönüp hiçbir şey olmamış gibi gemisini oradan yürütenler oldu. Bir arkadaşımız WhatApp’taki grubumuzu anında Telegram’da kurdu mesela. “Abisi, alet ömrü billah gitmedi, bir-iki saat sonra gelir, biz de o arada birbirimize geyikli GIF atmazsak ölecek değiliz ya” dedik. Kafamıza GIF atarak cevap verdi.
Ayrıca yine bu yaşanan kısa aralıkta çoğunluğun e-postalarını düzgün okumadığını, hele ki birkaç kişilik bir zincirse ve atılan e-posta sayısı belli bir rakamı geçtiyse gerçekten hızlı okuma kursuna gitmiş gibi yazışmanın üstünden içindeki üç-beş kelimeye bakıp geçtiklerini anladım. Bu yüzden aslında hep tepki gösterdiğim “Mail attım, aldın mı/gördün mü” mesajları sandığım kadar anlamsız değilmiş. Hatta gerekliymiş. Görünüşe göre e-postayı kayıtlara geçsin, yarın öbür gün “Bize bu söylenmemişti” denirse “Al şu mail’in çıktısını, duvarına asarsın” demek için atıyor, gerçekten iş yapılsın istediğimiz için de aynı şeyi WhatsApp’tan yazıyormuşuz.
Sistem düzelir düzelmez herkesin çılgınlar gibi, normalde attığının iki katı mesaj atması cabası. Aralıklı oruç gibi yaklaşıldı konuya. İki saat yazmadık, aradaki kaloriyi toplamak için daha çok yazalım... Felek bir logosu yeşile zebun eylemiş bizi valla. İnşallah daha sık bozulursun sevgili WhatsApp, sensizlik de ayrı güzel çünkü...
Paylaş