Paylaş
Tartışmaların bir tarafında demokrasiyi üst değer olarak benimseyenler var, diğer tarafta ise demokrasinin laikliği tehlikeye attığını savunanlar bulunmakta. Bazılarının “Beyaz Türkler” diye nitelediği kesimlerin bir bölümü AK Parti iktidarının 2’nci seçim zaferi ertesinde, laikliğin artık iyice tehdit altında olduğunu daha da yoğun biçimde tekrarlıyor…
Bu tartışmalarda AK Parti iktidarının laikliğe dönük tehdit oluşturduğunu iddia edenlerin ciddi bir problemi var.
Çünkü kimse “Bunlar ülkeyi kötü yönetiyor” veya “Bunlar iş bilmiyor” diyemiyor.
Neticede “bunlar”ın 2002’de yönetimini devraldıkları ülke, eskisinden daha iyi noktada. Zaten öyle olmasa, ikinci kez ve daha büyük çoğunlukla seçimi kazanamazlardı. Sağlanılan siyasi ve ekonomik istikrarın devamı için, felsefe olarak AK Parti’ye karşı olan kesimler de oylarını iktidarın devamı için kullanmadılar mı?
Türban ve bikini
Aslında geride kalan 4.5 yıllık birinci iktidar dönemlerinde de, ülkede laikliğin tehdit altında bulunduğunu gösterebilecek gelişmeler pek olmadı. Türbanlı eşler kadar, Türkiye’nin görüntüsünü selülitleri dolayısıyla teşhir edilen bikinililer de temsil etti. Alkollü içki üretimi arttı, dünya ile entegrasyon her alanda hızlandı.
Bu tabloya rağmen AK Parti iktidarını toplumun bir kesimi hala tehlike ve tehdit olarak görmekteyse, bunda AK Partililerin de kendilerine dönük bir değerlendirme çalışması yapmaları gerekir.
Çünkü AK Parti’ye kökten karşı olanların tümü aktif siyasette değil. Yani AK Parti seçim kazandığı zaman, onlar seçimi kaybetmiyor.
Olayı tarafsız olmaya çalışarak tahlil etmeyi denediğiniz zaman belki şu gözleminiz, bir ipucu bulmanıza yardımcı olabilir.
AK Parti iktidarı “katılımcı demokrasi”den yana pek değil. AK Parti yönetim kadrosu sadece “kendileri gibi” olanlara güveniyor, onlarla işbirliği yapıyor, onlara danışıyor.
AK Partililer kendileri gibi olmayanlara karşı yalnızca “dengeyi korumak için” sanki hoşgörülü ve uyumlu yaklaşımlar sergiliyor. Bu dengeci tutum sadece “derin devlet”i temsil eden kurumlar karşısındaki konumu ifade etmiyor. Demokrasiyi üst değer olarak benimsemiş, temel hak ve özgürlükleri ve bu arada AK Partililerin de haklarını savunan liberal demokratlara karşı da, AK Parti yönetimi mesafeli.
Kullanılmışlık duygusu
Garip bir “kullanılmışlık” duygusu değişik kesimlerde yaygın biçimde var.
Kimse “Siyasetin oluşmasında bizim de katkımız var” diyemiyor. Sadece “Belirli konularda bizden destek istenildi” denilebiliyor.
Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AK Parti yönetim kadrolarının bu durumu değerlendirmeleri ve öz eleştiri mekanizmalarını çalıştırmaları, siyasi aklın gereğidir.
Çünkü bu kadar büyük oy oranı ile iktidar olup, hala marjinal bir azınlığın temsilcisiymiş gibi algılanmak, işin içinde bir takım yanlışların olduğunu gösterir. Üstelik AK Parti kadrosu, ülkeyi iyi ve başarılı biçimde yönetebileceklerini kanıtladı.
“Beyaz Türkler”in halkın tercihlerine karşı bir nevi aşağılayarak sergiledikleri tutumları elbette tasvip edilemez.
Ancak AK Partililerin de “katılım” yerine sadece “denge hesapları” ile kendileri gibi olmayanlara mesafeli davranmaları, bunların “köprüyü geçene kadar” hesabı içinde oldukları kuşkusunu hem yaratır hem de güçlendirir.
ŞAKA
Globalleşmenin farklı sonucu…
ÖDP'li Ufuk Uras Anadolu Ajansı’na anlatmış:
- Cumhurbaşkanı seçiminde oyumu attıktan sonra, Abdullah Gül'ü ve Erdoğan'ı kutladım. İlk defa karşılaşınca, kendisi dedi ki “Televizyonlarda gözüktüğünüz gibi değilsiniz, biraz kilolu buldum sizi”… Ben de “Globalleşiyoruz işte, ne yapalım” dedim. İlk karşılaşmamız böyle oldu.…
Dünya solu globalleşmenin halkları zayıflattığını ileri sürerken, Ufuk Uras’ın globalleşmeyi kilo almanın kaynağı olarak göstermesi, “Porto Alegre Ruhu”nu yaralayabilir.
‘Beyaz Türkler’in boykotu mu?
Sabah’ta Aslı Aydıntaşbaş, AK Parti iktidarına karşı belirli kesimlerin açık ve kapalı boykotunu, şöyle değerlendirmişti köşesinde:
- Beyaz Türkler neyi boykot ediyor? Türkiye liberal olsun, tamam. Yüzü Avrupa'ya dönsün, güzel. Serbest piyasa olsun, tamam. Kürt meselesini rasyonel ve demokratik bir zeminde halletsin, bu da tamam. Peki itirazınız ne? "Ama bütün bunları bize benzemeyen değil bizim gibi insanlar yapsın." Sanırım bunu demek istiyoruz resepsiyonlara gelmeyerek. "Bu istediğimiz işler yapılsın. Ama yapanlar AK Parti kökenli insanlar değil, bizimle birlikte yiyen, içen, bizim gibi yaşayan, düşünen, görünen birileri olsun" diye özetlenebilecek bir sendrom mu yatıyor bu boykotun ardında?
Paylaş