LEİPZİG, 500 bin nüfuslu eski bir Doğu Alman kenti. İkinci Dünya Savaşı’nda müttefiklerin bombardımanında en az hasar alan şehirlerin başında geliyor.
Komünizmin izleri kısmen de olsa silinmiş Leipzig’de. İstanbul’daki AKM binasını andıran o uzun çok pencereli toplu konutlar, yine varlıklarını muhafaaza ediyor. Ama Almanya’nın üniversite ve kültür başkenti, Protestanlığın merkezi, yeni bir dünyaya yelken açmış bile. Bir yanda kominizmin toplu konutları, diğer yanda gökdelenleriyle...
İşte Ukrayna maçı öncesi sokaklar yine cvıl cıvıl. Ama bu canlılık uzun sürmeyecek biliyorum. Çünkü bu kentte daha önce de bir Dünya Kupası karşılaşması (Hollanda-Sırbistan) maçını izledim. Tüm Almanya’da da konuşulan bu zaten. Dünya Kupası heyecanı ne yazık ki, beklenen coşkuyla yaşanmıyor Almanya’da. Maç sonrası sokaklar yine ölüm sessizliğine bürünüyor. Ama şimdi o seszizliği, kenti ve komünizmi bir kenara bırakıp maça dönelim.
Turnuvanın en iyisi
İspanya, her Dünya Kupası’nın favori ismi. Ama her kupanın da en çok hayal kırıklığı yaratan 11’i. Bu Dünya Kupası’nda iş biraz farklı. Bu farkın ayrımına varan ilk futbolsever de İspanya Başbakanı Zapatero’ydu herhalde. İspanyol Milli Takımı’nı "Bu kez olacak" sözleriyle Almanya’ya göndermişti.
Dün ilk maçına çıkan İspanya beklentileri hiç de boşa çıkarmadı. İlk 45 dakikada (benim sayabildiğim) 16 gol girişiminde bulundu. Dakikalar 17’yi gösterdiğinde durum 2-0’dı ve İspanya’nın net 7 girişimi vardı. İleride Villa, savunmada Puyol takımın iki lokomotifiydi. Ukrayna ise İspanyollar karşısında çaresizdi. Araya atacakları hızlı paslarla Shevchenko’yu İspanyol savunmasının arkasına kaçırmaya çalıştılar. Başka da hiçbir oyun planları yoktu.
Brezilya elenir
İspanya Milli Takımı bu turnuvada şu ana kadar izlediğim en iyi takım. Herkes kupanın favorisi olarak Brezilya’yı gösteriyor. Ben aynı kanaatte değilim. Sambacıların yarı finalde eleneceğine ve sürpriz bir finale tanık olacağımıza inanıyorum. Dünkü İspanya eğer final oynarsa hatta kupayı kaldırırsa kimse şaşırmasın.